o şimdi bizi izliyor

21 Mayıs 2012 Pazartesi


yazı yazmak istiyorum, kafamı toplayamıyorum. belki de o son mermiyi kafama sıkmamalıydım. insanın kafası dağılınca toplaması gerçekten çok zor oluyor. mesela benimkini polisler toplamış. tabi sarı olay yeri bantlarını çektikten ve yeterince fotoğraf aldıktan sonra. keşke renk tercihimi sorsalardı. sarıdan hiç hazetmem. mavi ve ya kırmızı bir olay yeri inceleme bantı için bir 9 mm daha feda edebilirdim. başıma bir iş gelmeyecekse emniyetin zevkine güvenmiyorum. mesele benim ölmüş olmam değil aslında. hayata ölmek için gelmiyor muyuz sonuçta. dün cenazemden hemen önce entropiyi anımsatan bir yazı okumuştum bir blogda. hayatımın son yıllarında az kitap okudum bol blog okudum. entropiyi anımsatan yazıdan sonra bunu belirten bi yorum bile yapmıştım. mesele olay yeri bantlarının sarı olması. olayın cinayet süsü verilmemiş bir intihar olduğu apaçıkken. tek günahları zina yapmış ve alkol almış olan masumları sorguya almaları da hiç hoşuma gitmedi ama, sonuçta uygulamaları gereken bazı protokoller var. oysa ben not bırakmıştım polislere. protokolü soydum başucuma koydum diye. sanırım yere düşmemin oluşturduğu rüzgarla uçan notun yazdığı kağıt parçasına hemen ulaşamadılar. oysa masumların tek suçu yan odamda 19 liralık bir kırmızı şarap içip sevişmeleriydi. elbette ki aralarında imam nikahı yoktu. bir insan öldü diye iki insanın üzülmesi çok büyük bir bedel. bu bedelin karşılığında en azından başka renk olay yeri inceleme bantları getirebilirlerdi. bir sonraki ölümümde başka renk rica edeceğim.

merak

16 Mayıs 2012 Çarşamba
doğmak ne demek? günlerdir bunu düşünüyorum. dünyaya ne zaman geliyor insan. ilk nefes aldığında mı? ilk ışığı gördüğünde mi? göbeği kesildiğinde mi? ilk ağladığında mı? ilk ne zaman farkına varıyor yaşadığının?

bu blog yıllardır ölüm konuşur durur. son hissin ne olduğunu yaşayacağım ve bunu bileceğim vakti gelince. ama doğum, öyle bir şey ki yaşandı ama hatırlanmıyor. öyle muğlak öyle sonsuz. insan ne zaman doğar? ben ne zaman doğdum?


dokunan yanar

15 Mayıs 2012 Salı
aşka materyalist yaklaşmayın
çünkü öyle bir şey yok

anneli çocuklu şiir

14 Mayıs 2012 Pazartesi
sanırım daha önce yazdığım bu şeyler bugün de yazılabilir:

anneler gününde
karşınıza çıkan ilk anneyi öldürmenizi salık veriyorum
evlat acısı yaşamasınlar diye;
-anneyi karıştırma-

bu anneler gününde
urmiyeli bir kürt çocuğunun
gözyaşlarıyla selden insanlar ölecek:
ilk önce anneler
hepinize göz yaşı salık veriyorum

kim bilir hangi gökyüzü
hangi anneyi menopoza sokacak
-ben bilirim-
ben süper mario
prensesin hangi kalede olduğunu bilemeyen ben
hangi annenin menapoza gireceğini
daha kafamı göğe kaldırır kaldırmaz bilebilirim

ufkumuzu açan bir çığırdı çığırtkanlık
ve annelere çocuklarını daha çok sevmek için
hormon salgılıyordu
boş vakitlerinde
elişi derslerinde
kağıttan bilardo topları yapıp
onu siyaha boyuyordu,

tüm anneler
çocuklarının siyah topu sokmaması için
menapoza giriyordu

hepinize salık veriyorum
insan ya annedir ya değildir
-erkekler dahil-

belli belirsiz nesne

10 Mayıs 2012 Perşembe


işten çıktım koşarak bu yazıyı yazmaya geldim (evet yarış atı olarak çalışıyorum ve işim koşarak çıkmak), ne yazacağım hakkında bir fikrim yok halbuki.öylesine yazayım işte. dolmuşta aklıma bi kaç şey gelmişti, şimdi hiç bi şey yok. daha sık yazmalısın falan diyenler oluyor. evet evet oluyor öyle şeyler. ama gitti mi gelmiyor yazacaklarım. leyleklerin falan bebek getirdiği olmadığı gibi yazma yetisi de getirmiyorlar. kadıköy rıhtımda eski bir renault 12 gördüm. sarışın bir kadın kullanıyordu, cep telefonuyla konuşuyordu sağdan ufak ufak seyrederken. çok seksi geldi gözüme. oysa ki bu 35 plakalı arabadaki kadın menderesin bir köyündeki babasıyla yağmur yağarsa talan olacak sebzeler hakkında konuşuyordu. oysa ki kadın babasına hasadı sigortalatalım demişti. bunun neresi seksi allasen. kadının telefonu beyazdı. saçları sarı ve arabası kırmızı. kadıköyde 35 plakalı renault12 süren sarışın kadın. seni seksi kılan ne bir türlü çıkamıyorum işin içinden.

okuyan çok önemli bir bilgi vermek üzereyim. kediler en büyük manüplatörlerdir. bunun üstüne biraz düşünün. hak vereceksiniz.

sarı taksi dolmuşlar oluyor ya hani istanbulda nerdeyse her ilçede varlar. işte onla üsküdardan kadıköye seyrederken numune taraflarında selimiye spor kulubü var 1945 yılında kurulmuş. küçük bir baraka gibi bi yer. görünce romantik futbol sevgim aklıma geldi. futbolun romantik olduğunu düşünmüyor olabilirsiniz ancak kendi mitlerini yaratan her şey nostaljiktir ve nostalji her daim buğulu bir romantizm taşır. bu sebeple optik başkanı hiç bilmeden çok sevdik be abi diyebileceğine inanırsınız. şimdi muhtemel ki o barakanın içinde bir kaç tane siyah beyaz foto ve mahallenin en has abilerinin yetmişlerin sonunda çekilmiş şortlu fotoğrafları vardır. muhtemelen önemli bir maç öncesinde ve ya kupayla birlikte. fotoğraf çekmek eskiden anlamlıydı. şimdi her şey kolaylaşınca o da değerini yitirdi. ekonomi ilmi çok farazi olmakla birlikte, çok temel insanlık gerçeklerine değinir.arz ve talep insanlık gerçeğidir. ve neoklasik modellere olan öfkemi her zaman dile getirebilirim. selimiye spordan aha eski kuluplerin olduğunu da düşününce yanmış fotoğraf filmlerinin ne kadar uzun süredir doğada bulunduğunu varın siz hesaplayın.

hamiş: aşağıdaki karikatür yüzü suyu hürmetine videoyu vimeodan ekleyim dedim, sonra vimeoya hiç girmediğimi fark ettim. girdim search kısmına kazım koyuncu,kazim koyuncu, ncais birapa, nçais birapa yazdım. bi sonuca varamadım. ee sonra sonra da çıktım.


hamişiki: ee sonra sonra da çıktım deyince aklıma şu karikatür geldi. gençken çok gülmüştüm gene olsa o kadar gülmem çünkü biliyorum.


kritik kararlar

8 Mayıs 2012 Salı
çin yapımı bir hayat satın aldım bugün. günlüğü 2 doların altında çalışan işçilerin yaptığı bir hayat. piyasadaki orjinallerinin birebir aynısı. ağlıyor, korkuyor, seviyor, seviliyor hatta uslu bir çocuk olursa şirinleri bile görebiliyor. bu sabah karar verdim, gözlerimi açtım bu hayatı değiştirmeliyim dedim. komodinin üzerindeki sigaraya uzandım. sigara içmiyordum. oysa ki pek çok arkadaşım içiyordu. bazıları kaçak sigara içiyordu. bu hayatı değiştirmeliyim dedim, pantolumun cebine elimi attım. ben paramı hep cebimde taşırım. baktım çok fazla param kalmamış 20 lira biraz da bozuklar. 10 lirasını apartman aidatı olarak verecektim. 10 liralık bir hayat satın alabilirdim. ancak o fiyata orjinal hayat bulmak zor. sonra evin az ilersindeki milyoncu geldi aklıma. orada çin malı olan her şeyi ucuza bulabiliyordum. -leğen hariç; çünkü pahalı leğen diye bir şey olmaz- bugün bu hayatı mutlaka değiştirmeliydim. gittim henüz açılmamıştı. bir peynirli poğaça aldım bozukluklarla bir de çay. açılana kadar karnımı doyurdum. uzmanlar ve her şeye söyleyecek bir şeyi olanlar, kahvaltının en önemli öğün olduğu konusunda hemfikirdi. dükkan açılmıştı. hayatlar nerde dedim çalışan kıza. boş boş baktı bir süre, uyku mahmurluğu dedim. hayatlar dedim. alt katta dedi. benimle inmeye tenezzül etmedi. indim çin yapımı hayatların arasında rengi ve modeli hoşuma giden bir hayatı aldım. etiketinde 7 lira yazıyordu. hem asal sayı hem ucuz. kasaya gittim, bir adam vardı. ödedim parasını. bozulursa getiririm dedim. her zaman abi dedi. eve geldim ve hemen kutuyu açtım. sabahtan beri o hayatı yaşıyorum. seri üretim...

ödül

1 Mayıs 2012 Salı
"benim de mi düşüncelerim olacaktı, ben de mi böyle uykusuz kalacaktım, sessiz, sedasız mı olacaktım böyle? çok sevdiğim salatayı bile aramaz mı olacaktım? ben böyle mi olacaktım?" deeptone sana ödülüm var deyince ovelinin bu dizeleri geldi aklıma,gözümden bir damla yaş süzülüverdi. lisede aldığım bir teşekkür belgesi vardı, o da hala evimde durur çerçeveli durur. şimdi deeptone'un yazısının çıktısını alıp adımın altını çizdim. hürriyetin en iyi on listesine girmiş bilimum kebapçı, balıkçı, kokoreççi... gibi evimin penceresinden pankart yapıp asıcam. şimdi bu konuda tecrübesiz olduğumdan kusura bakılmasın. 1. siz de 11 arkadaşınıza vereceksiniz bu ödülü. şimdi 11 blog arkadaşı denmek istenmiş sanırım. ama çok etkin bir blog ve blogger olmadığımdan o sayıya ulaşabilir miyim bilmiyorum. bu sebeple ben ödülü sevip de kavuşamayanlara, kader mahkumlarına ve o kendini biliyora vermek istiyorum. geri kalan sekiz ödülü ise bloguma vakti zamanında yorum yapmış kişiler arasında paylaştırıyorum. şimdi oturup sayamayacağım ama sekiz farklı kişiyi geçeceğini sanmıyorum. 2. ödül aldıklarını bloglarına gidip haber vermeniz gerekiyor. veririm.yaptırırım bir kutu çikolata,çiçeğimi alır giderim kapılarına dayanırım. 3.kendimizle ilgili 7 gerçek paylaşıyoruz. -renkli gözlüyüm -geniş omuzluyum -beyaz tenliyim -kısa boyluyum -gözlüklüyüm -şişmanım -ece ayhan şiirlerini seviyorum ama anlamıyorum 4.size ödül veren kişiye teşekkür edin. deeptone sana ne kadar teşekkür etsem azdır? (lütfen birim giriniz) 5.versatile blogger ödül fotosunu blogunuza ekliyorsunuz. ekledim bakalım bulabilecek misiniz?