bu bir film yazısıdır

16 Haziran 2012 Cumartesi


azılı suçluların olduğu bir hapisanede, mahkumların sahnelediği jul sezar oyununu anlatan bir filme gittim. ayı falan almış berlinde, istanbul film festivalinde de varmış ama bu sene pek ilgi göstermemiştim festivale, istanbul film festivali istabul'a yerleşilen ilk sene bir heyecana bürüyor sonra gittikçe azalıyor bu heyecan. matematik bazlı iktisat modellerinden nefret etsem de, bu durum marjinallik kavramı ile çok rahat açıklanabiliyor. azılı suçlu kavramı ise çok muallak. kimdir bu azılı suçlular. şimdi bir insan başka bir insanı öldürüyor diye azılı bir suçlu mu oluyor. eğer öyle oluyorsa herkesi öldüreceğini iddia eden tanrılara neden milyarlarca insan inanıyor. bu da kandil mesajı olsun.
yaşam hakkı kutsaldır. bu da demokrasi mesajı olsun. demokrasinin beşiği antik yunan mı yoksa antik roma mı emin değilim ama her halükarda sezar ölmeliydi. (sokrates ise ölmese iyiydi) çünkü ölümler yaşamdan daha etkilidir kitleleri harekete geçirmek için. siz hiç bilmem ne prensesi doğum yaptığı için yapılan savaş hikayeleri duydunuz mu. - hünkarım avusturya macaristan dükünün zevcesi bir oğlan çocuğu doğurmuş. - ne diyorsun lala tez orduları harbe hazırlayın. böyle bir diyalog ancak fantastika imparatorluğunda yaşanır sanki.
söylemeyi unuttum, ben sık sık bi şeyleri söylemeyi unuturum, bu yazı cesare deve morire filmiyle ilgili. tiyatroya bir tutkuyla bağlıyım. nefret dolu bir tutku. bu konuda hiç bir karşı argümanı kabul etmiyorum. film bir tiyatro oyunu sürecini anlatıyor diye bir süre midem bulandı. sonra kendi kendime dedim, geri dön bu bir sinema filmi. bu bilinçle filme tekrar girebildim. yönetmen kardeşler de sağolsun, çekebildiler. yönetmek kardeşler derken sanmayın ki bir dostluk hitabında bulundum. alakası yok filmin yönetmenleri iki kardeş, taviani kardeşler. film her ne kadar tiyatro filmi olsa da oyuncular tam sinema oyunculuğu yapmış. samimiyetten uzak tiyatral oynasalardı itin götüne sokardım şu an onları. filmde bir sahne vardı mahkumlardan birisi provada bir koltuğa oturuyor ve yandaki koltuğu okşuyor. belki buraya bir kadın oturur diyor. o esnada aklıma bülent kayabaşın o muazzam mahkum sahnesi geldi. buyrun bakın siz de. gözünü sevdiğim yeşilçamı.

0 yorum: