eğitim sistemi

29 Şubat 2012 Çarşamba
fen bilgisi derslerinde ilk anlatılan konuydu uyku.
evet çocuklar uyku bölünerek çoğalır. bu sebeple her rüya yeni bir hayattır görenlere.

çocuk aklı işte inanır öğretmenin her dediğine. oysa ki aşk da eğitim de belli bir müfredata bağlı kalmak zorundadır.

yine bir türkçe dersi miydi neydi. bir öğretmenimiz vardı bağırmıştı bir keresinde tüm sınıfa, herkes kendini şiir okumaya verdiğinde sanırım. böyle olmaya da bilir olsun, hatıralar akılda kaldığınca gerçektir.

"saçmalamayın çocuklar şiir okunmaz, yazılır"

darüşşafaka ve fedakarlık üzerine karalama

26 Şubat 2012 Pazar
bugün bir arkadaşımla trajedi nedir diye konuşuyorduk. ben arkadaşlarımla zaten hep içi dolu konular hakkında konuşurum ve bu esnada her daim nat geo wild açıktır televizyonda. arkadaşım ve ben türk operasının durumunu değerlendirmekten kendimizi henüz alabilmiştik ki; trajedi nedir diye sordu bana. çok yoksul bir arkadaşımının babasının arkadaşım darüşşafaka'da okuyabilsin ve en azından iyi bir eğitim alabilsin diye o beş yaşındayken intihar ettiğini söyledim. tüyleri diken diken oldu. yanılıyorsun dostum dedi - biz amerikan filmleri hiç izlemesek de amerikan filmlerindeki gibi hitap ederiz birbirimize. o esnada da uzakdoğu sinemasının dahi çocuğunun bir filmi vardı televizyonda - neden yanılıyorum ahbap dedim. biz şu anda trajediden bahsediyoruz. sen ise kalkmış bana fedakarlıktan bahsediyorsun dedi. sen yanılıyorsun aslında adamım dedim. trajedileri doğuran fedakarlıklardır. sonra uzun uzun düşüncelere daldık. o da ben de sigaralarımızdan bir fırt çektik. ve yönetmen kesin diye bağırdı. rüyadan uyanmış gibiydik.

romantik bir cinayet masası

25 Şubat 2012 Cumartesi
son izlediğim filmden bir replik. hangisi olduğunu sormayın, siz karar verin.

pitoresk bir manzara.
siyah, beyaz ve renkli
yaşlı bir adam, genç güzel bir kadın. ava gardner olabilir.
adam renkli. kadın siyah beyaz. manzara pitoresk. ve behzat ç.

adam: tell me your story,then die.
kadın: neden. ölüm en çok yabancı bir dilde mi yakışacak bana.

fuzuli işgal sonrası doğan masraflar armatöre aittir

21 Şubat 2012 Salı

bir düğün fotoğrafında ölümsüzleşmeliyim
ya da bir mezar taşında

kitabe-i seng-i mezardır
demiştir ki:
vah ki yaşanmış ömürden sayacaklar
bu şarapsız güzelsiz gam içinde yanmayı

alınan ilk hayyam kitabıdır. bir lise gezisidir.ömer hayyam insanların lisede sevdikleri bir lise gazisidir. lisede seversin, sonrasında seversin hep.

bir cümle kurmuştu büyük bir müderris:
ey gökkubenin altında secde eden binlerce alın
alın alın cehennem ateşini alın

büyük müderristi şiirleri islam-hint dinleri senteziydi sanki
sanskiritçe aşklar yaşamayı bilirdi.

not: bir dili romantik kılmak için ardına aşk ekleyiniz
not diğer: bir düşünceyi savunurken illa ki sentez kelimesini kullanınız

örf ve adetlerine bağlı aşıkların yazdığıdır

9 Şubat 2012 Perşembe
o sıralar hepimiz
kadınların ve arabaların az kullanılmışını bulmaya çalışıyorduk
gelenekseldik
ve sadece ağlanmaz dediklerinden
ağlamıyorduk
ikinci el bir arabayı çarptığımızda
ya da kimbilir
bir kadın için kalplerimizi çarptığımızda
gelenekseldik
öylesine seviyorduk
şiirler falan yazıyorduk
ağlanmaz dediklerinden
herkes gidince kendi kendimize ağlıyorduk
o kadar gelenekseldik ki
sırf hep ölünür diye
biz de ölüyorduk

ankara idrak turu

8 Şubat 2012 Çarşamba


son günlerde hep bunu dinliyorum. güzel şarkı güzel yorum. bir de şükriye tutkun'un söylediği hali var. şükriye tutkun hep güzel şarkıları söyler zaten. kötü de söylese, seçtiği şarkı güzeldir. güzel şarkılar kendisinin tekelindedir sanki.

ankara'yı anlamak istiyorum bu aralar. daha doğrusu ankara'yı seven insanları anlamak. sanılmasın sakın, izmirli bir insanın kibriyle soruyorum bunu. hele de bu aralar izmir ile maddi manevi tüm bağlarımı koparmışken buna asla kalkışmam. ankara'yı anlamak istiyorum, bir insan ankara'yı neden sever onu anlamak. ankara'ya bir idrak turu düzenlemeliyim belki de. defalarca gittim, hep birileri vardı yanımda, asıl mesele birilerinin olması değil, birileri hep olur, olsun da zaten. hep bir şeyler için gittim ankara'ya öyle avare avare dolaşmaya değil. bu sebeple sanırım ankara için çok hatıram var anlatabileceğim ama resmedebileceğim tek fotoğraf yok hafızamda. oysa kasvetli şehirleri severim ben. kimse ne yapmam gerektiğini söylemesin ankara'ya idrak turumdan önce, evet evet buna ihtiyacım var. ne yapacağımı söylemesin, sadece elimden tutsun ve desin ki al burayı sen seveceksin. izmir'deki fransız kültürün arkasındaki sokağı sevdiğin gibi ya da moda'daki herhangi bir sokağı sevdiğin gibi seveceksin. sonra ben o sokağı seveceğim. ve beni bira içmeye götürecek. al diyecek bu barı seveceksin, kadıköydeki barları sevdiğin gibi seveceksin, alsancaktaki barları sevdiğin gibi. sonra ben bir şey sormalıyım, ensemble galatia'yı bugün dinlemenin bi yolu var mı diye. bunu da başarırsam, idrak turum biter sanırım. ben o şehri severim.

ankara bunu hakediyor olmalı. benim için tamamen tesadüfen bu kadar özel olan bu şehir, bunu hakediyor.

zamansız huzur

6 Şubat 2012 Pazartesi


herkes gittiğinde -kendin de dahil-
hüzündür geriye kalan
biraz blues dinlemek lazım vesselam*

tek taraflı bir aşk hikayesi anlatacağım kimsenin kimseyi sevmediği, içinde sevmeye yer olmayan bir aşk hikayesi. sevme yetisini kaybetmiş, sevmeyi isteyen bir adamın yaşadığı bir aşkı. adam gecenin esmer karanlığını da en az sevemediği kadınlar kadar sevmek istiyordu. içinde huzurla kaybolmak istiyordu o zaman diliminin -an ki fıskiyesidir sonsuzluğun. bir adamın yokoluş anı tam da o zamandır bilir misiniz? sınıf başkanlarının tahtaya yazmadığı yegane gerçek budur. bir adam sevemediği zaman huzurunu kaybetmiştir. huzurunu kaybeden bir adam ne yapar bilir misiniz? konuşur. sadece konuşur. sınıf başkanlarının tahtaya yazdığı yegane gerçek de budur. konuşunca bir adam artık sevemez. ya da tam olarak sevemediğinden konuşur. nerde konuşan o adamı görürseniz, onun gözlerine bakın. huzursuzluğun hüznünü göreceksiniz. ve hangi adamın gözlerinde hüznü görürseniz bilin ki o adam sizi sevemeyecek. dünyadaki kimseyi sevemeyeceği gibi.

ve o konuşan adamı sizin için ağlarken görürseniz bir gün bilin ki; sizi hiç sevemediği için ağlıyordur. ama siz varken o adamın yanında - sizi hiç sevmemiş bile olsa- huzur vardır, gözlerinin bebeğinde bir yerlerde. o adamın gözleri küçücük olduğundan göz bebekleri de küçücük olabilir. huzuru da küçücük olacaktır. küçük de olsa huzuru, huzurdur. sizi sevmiş olmanın ihtimalindeki huzurdur.

o adamı tanıdınız mı bilmiyorum? belki de sevdiniz, seviştiniz? size şiirler yazdı o adam? sizi hep sevmek istedi? siz izin vermediniz? son içtiği kadehte aklına geldiniz? dudaklarınız tadı var mıydı bardakta onu düşündü? dudaklarınızın tadını biliyor mu, onu düşündü? sizin çirkinliğinizi unuttu belki de, ya da kimbilir siz güzeldiniz ama gelmemiştiniz? ya da siz öylesine çektiniz ve gittiniz? siz o adama ne yaptınız bayan?

*bazen anlatılmasa da olur. konuşmak hüznün yansımasıdır.

riyaziye çalışalım

1 Şubat 2012 Çarşamba


değerli okurlarım şu anda milyonlarca bebek yerlerde sürünüyor ve yahut emekliyor, binlerce devekuşu kafasını kumlara sokmuş, ve milyonlarca müslüman secdeye yatmış,çok sayıda devlet tiyatrosunda oyuncular seyirciyi selamlıyor. hemen hemen aynı sayıda insan da yerden kedisiyle oynuyor. bu kadar canlı yere bakıyorken, tam da şu esnada. sizden tek bir ricam var eğin boynunuzu ve beklemeye başlayın. göreceksiniz boyun eğmek, amaçsızcasına boyun eğmek iyi gelecek. onlarca yıldır size dayatılan ve boyun eğdiklerinizin yanında bu amaçsız boyun eğiş nedir ki?

"akıp giden bir bataklığın içindeyiz hepimiz ama yıldızlara bakıyor bazılarımız."