sipariş

22 Nisan 2013 Pazartesi
 
yüzünden tebessüm eksik olmayan insanların gittiği bir çay bahçesine gitmiştim bir keresinde. aradıkları gülümsemeyi dinde bulmuş insanların arasında çay değil kahve içecek kadar devrimciydim. türk kahvesi söyleyecek kadar ise gelenekçi. her zamankinden dedim garsona, abi dedi ilk kez geliyorsun sen. sen dedim bilgelikle yoğrulmuş bir insana benziyorsun, cemaatin seninle gurur duyuyor. bilirsin sen benim her zaman içtiğimi. tebessümü büyümüştü, tamam abi dedi ve gitti. bir arkadaşım gelecekti. az sonra geldi. ne zamandır görüşmemiştik. yedi gün sanırım. onunla görüşme sıklığımız hep yediye bağlıydı. yedi dakika beklemiştim. geldi. başında bir bere vardı. uzun düz saçları nasıl da güzeldi. gözleri iri iri bana baktı. yüzünde diğerlerinin gülümsemesinden vardı. harika bir şarkı buldum dedi. benimle ilgili. hangisi dedim. seven ne yapmaz dedi. güldüm. oturdu karşıma. tavla oynayalım mı dedi. olmaz sen hep yedi yedi atıyorsun dedim. elimden başkası gelmiyor ki dedi. onunla bir ilişkiniz varsa hep onun imkansızlıklarına dahil olmak zorundaydınız. çünkü yedinin hayatındaki tüm nümerik değerle yediydi. çok güzelsin yine dedim. bu uhrevi hava seni güzelleştiriyor sanırım. bilmem dedi. ilk defa onu neden günahla bağdaştırdıklarını merak ettim o an. çok güzelim çünkü dedi. kibir dedim bu bir. garson tekrar geldi. ne istediğini sordu. yedi tane sipariş verdi. açgözlülük dedim bu iki. gitti garson. çok yakışıklıydı dedi. o buranın gururu olduğunu düşünüyor dedim. şehvet bu üç. sen daha yakışıklısın ve şu arkadaki kadın sana aşık aşık bakıyor dedi. kıskanma dedim. bu dört. oynuyor muyuz şimdi dedi. evet dedim, pulları dizdik. oynamaya başladık, hep yedi yedi atıyordu. alışmıştım onunla oynamaya. bir sonraki hamlesini her seferinde biliyordum. eğer şanslı günümdeysem onunla oynarken ben kazanırdım. eğer değilsem o. sonucu hep ben belirliyordum. öyle olmuştu, bu kez de öyle olacaktı. oynarken siparişlerimiz geldi. iki tane kocaman tost bir tane ice tea iki tane çay bir varil benzin ve bir damacana su gelmişti. çok hızlı bi şekilde hepsini bitirdi. ben sade kahvemi henüz yarılamışken oburluk dedim. bu beş. gülümsedi. tam yedi dakika sürmüştü bu ara. garson çocuk geldi. hani şu cemaatinin gururu. toparladı masayı oyuna devam ettik. yedi sıfır ben kazandım. çok sinirlendi, bağırıp çağırmaya başladı benim hile yaptığımı zar tuttuğumu söyledi. öfkelenme dedim. bu altı. sakinleşince hiç konuşmadan saatlerce oturduk. hiç bir şey yapmadık, öylesine oturduk. bir kere garson çocuk geldi istediğimiz bir şey var mı diye? gazoz söyledim kendime o uyuyakalmıştı o esnada. saate baktım yediydi ve yedi saattir oturuyorduk. kalkalım dedim. sen git ben kalkmıcam dedi. çok miskinim dedi. bu yedi dedim.

giderken merakını giderdim mi dedi? evet dedim. hesabı ödemek için kasaya gittim. yedi lira tutmuştu her şey. giderken garson çocuk seslendi arkamdan döndüm baktım emin bir ses tonuyla kendinden kahve doğruydu değil mi? değil dedim.

0 yorum: