medcezirli yıl sonu raporu

9 Aralık 2013 Pazartesi
yakınlarda birisine yıl sonu raporu alıp almadığını sormuştum. yıllar sonra ya bu şey hangi yıl olmuştu dediğinde şıp diye yılını anımsayıp anımsamadığını. alıyormuş yıl sonu raporunu hatta yazıya bile döküyormuş. neyse ki mesel o değil. benim yaptığım yıl sonu raporları. tek sayılı yılların çift sayılı yıllara oranla daha hareketli olduğu bir ilk gençliğim ve son gençliğim vardı. taa ki ikibin11e kadar. ikibin11 o kadar sik gibi geçti ki, ufak bir ev değişikliği dışında hiçbir yeni bir şey olmadı. yeni bir insanla bile tanışmamış olabilir. sonra ikibin12 geldi ve daha sıkıcı bir yıl nasıl olurun cevabını verdi. akılda kalıcı sadece iki olay oldu ikibin12de oysa bunlardan bir tanesi tüm hayatımı etkileyebilirdi. etkilesin istemiştim, etkilemeliydi. hala da isterim ikibin12den birilerinin gelip ben burdayım deyip saçlarını yüzüme sürmesini. ama o istemedi sanırım. gitti. diğer amarcord olayı ise ilk işimden bana meslek kazandıran işimden ayrılışım oldu. aslında belki de ikibin13 dediğimiz yılın kişisel tarihime kazınmasının sebebi bu ayrılıştır ama kader inançsızlığım buna ikna olmama engel oluyor.
aslında bu yazı ikibin13 raporu olacak. ikibin13 ocağından aralığına kadar nerdeyse her ayı bir süprizle geçti. süprizin altını çiziyorum burada. dans ettiğiniz kişi hayata karşı mimik değiştirmeyen bir kavalyedir.
bu yıl öyle insanlar geldi ki hayatıma gitmesinler istedim, hiç gitmesinler. sonra gidenlerin en iyi yanı gelenlere yer açmalarıdır dedim. sonra siktir lan, züğürt tesellisi bunlar dedim. gitmenin bir yanı olmaz iyi ya da kötü. yaşanmışlıklar vardır sadece. gitmeler de gelmeler gibi yaşantının parçasıdır. gelenlerin gelmesi ne kadar çoşkuluysa gidenlerin gitmeleri de o kadar çoşkuludur. bir de gelmeyenler var. asıl hüzün gelmeyenler içindir. bilinmezdir onlar. sır olarak kalırlar. içe atılan birer sır. gelseydi gitseydi ne olacağı bilinmeyen bir karanlık koridor. ölmek gibi bir şey ama ölmek değil.
sen kendini bilir misin okuyan. bilmiyorsan bilme öğrenme kendini. biliyormuş gibi yap ama bilme. bilince işler sarpa sarıyor. gelenler gidenler gelemeyenler hep bir olup çalan bir telefon alarmıyla sana şarkılar söylesinler. bilince söylemiyorlar. senelerdir değişmeyen tek melodi geliyor kulağına. come on baby let s go someone on the telephone... kendini bilme ki yokluklar da var gibi olsunlar. bilince yoklar yok varlar var oluyor. gelemeyenler ise hüzün. pazar geceleri maç sonrası eve gelince bir duşluk hüzün. bilince bu hüzün dönüyor rusça olarak sen istiyor duj verecek elli dolar daha sığlığında oluyor. ya da bir arkadaşın efkarlanırken şöyle ağız dolusu anlatmak istersen kelimatör oynama arzusuna dönüşüyor. hüzün iyidir aslında. uzun uzun seviştirir ruhları.
bu yıl öyle bir şey oldu ki okuyan. nefes aldım. bugüne kadar hiç almamışım nefes dedim. sonra geçti. sonra gene aldım. süzüldüm ayaklarım yerden kesildi insanlar gördüm deniz gördüm ağaçlar gemiler kumlar hem de hiç görmediğim gibi hiç bakmadığım yerden. ne gelmenin ne gitmenin çoşkusu ne gelemeyenin hüznü. hiçbir şeye benzemeyen bir görmek.
bu yıl öyle şeyler oldu ki, herkesin takdirini alırken, herkesin sevgisini kazanırken, saçlarını merak ettim. nasıllar acaba. gelenlerin gidenlerin gelemeyenlerin. dokunduklarım, dokunmadıklarım, dokunamadıklarım.
bu yıl öyle şeyler oldu ki okuyan, gene ağlamadım. ağlat beni ikibin13 son kıyağın bu olsun.

hamiş: en son hangi yıl da ağlamıştım acaba. hah hatırladım. neyse ki çok hala çok olmamış...

0 yorum: