bir parkın hiç yapılmayan otopsisi

31 Mayıs 2014 Cumartesi
güzel kardeşim
seni oy çokluğu ile öldürüyoruz
mezarının toprağı biraz düzleştiğinde
senin bir kaç tane ağaç için öldüğüne ikna oluyoruz
daha ne yapalım ailene baş sağlığı diliyoruz
üzülmesinler diye mahkemelerini görmüyoruz
uğruna öldüğün bir kaç ağaçtan birini alıp mezarının başına dikiyoruz

ama inan bize seni öldüresiye seviyoruz

laf olur beri gelir bir ömür asra bedel

28 Mayıs 2014 Çarşamba
beni örgütle
karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakabileyim
ideolojik olarak sonsuz bir aşk olsun
aşk olsun sana ama bir aşk olsun
biraz şık olsun
bira sık ve soğuk olsun
mümkünse tabi

anı yakalamak

21 Mayıs 2014 Çarşamba
ahenkli sesiyle bu sandalye boş mu diye soran sayın bayan. cevabı mutlak sorular vardır yahut cevabı muğlak sorular. bu soru öyle bir soru işte. evet sayın bayan bu sandalye boş ya da sayın bayan birisi gelecek. yahut sayın bayan bu sandalye her zaman boştur ve birisi gelecektir. lakin o birisi hiç gelmemiştir. belki de o birisi bu cevabın sorusunun sulasıdır (sula: sual eden kişi).

not: masadaki bira yeni gelmişti, ve arkada bu kadın söylüyordu. ve bayan değil kadın.

yer yarılsa da yerin dibine geçilesi yazı

15 Mayıs 2014 Perşembe
 merhaba canım,

ben bu yazıyı egenin bir ilçesinden yerin bilmem kaç metre altından yazıyorum. bulunduğum konumun speloloji merakım ile hiç ilgisi yok. meslek icabı buradayım. hoş bizim işte her meslek erbabı biraz spelologdur zaten. vardiyam dolmak üzere yukarı çıkacağım az sonra. ancak şu an bitmiş vaziyetteyim. bitmiş derken yorgunluktan değil. karbonmonoksitten. muhtemelen bir kaç saat sonra bana ulaşan bir başka meslek erbabı da bunu doğrulayacak. raporuna karbonmonoksit zehirlenmesi diye yazacak ve ben hala karbonmonoksitin kimyasal gösterilişinin nasıl olduğunu düşünüyor olacağım. biliyor musunuz benim kimyam hiç iyi değildi lisede. ve gazlar vücutta bulunduğunda periyodik cetveli anlatmıyorlar. doktor bey'in işine karışmak gibi olmasın ama ben eve gidip haberleri izlemek istiyorum. belki benden bahsediyorlardır. ama yok sanmam, haberler benden pek bahsetmez. bu diyarlarda zuhur eden devlet büyüklerimizden bahsetmeyi daha çok sever onlar. bu sebeple ben haberleri seyretmeyi sevmem. onun yerine game of thrones'un izlemediğim bölümlerini seyrederim. ordaki katiller haberdeki katillerden daha onurlular en azından. neyse canım ben siyaseti ne severim ne de anlarım zaten. ben kaçırdığım bölümleri izlerken, oğlum gelir belki yanıma, baba der şimdi haberlerde gösterdiler insan madeni bulmuşlar hem de bizim burda. kazıyormuşsun insan çıkıyormuş. bi sürü bi sürü insan. biz de alalım baba der. sonra annesi girer belki arkasından odaya. gözyaşları içinde. ağlama be kadın diyemem, hep senin işgüzarlığın neden açıyorsun televizyonu. bizim meslek erbabının evinde televizyon mu açılır. bizim meslek erbabının evi her daim potansiyel cenaze evidir. çok sevdiğim uzun boylu bir adam televizyonlarda epeyce bir süre önce böyle demişti diyemem. oğluma bakarım bakarım, sonra ebuzeri düşünürüm. ebuzeri bir ben düşünürüm sanırım böyle zamanlarda. ben düşünürüm, benden gayrisi de pek bilmez. gayrisi osmanı bilir ömeri bilir aliyi de bilir ama ebuzeri bilmez. tabi ya derim kendi kendime, ebuzeri bilseler haberler beni gösterirdi, o boylu poslu, yiğit yedi cihan hünkarını dize getirmiş siyaset erbabını değil. sonra gözlerim o mahşer kalabalığı içinde yıllar önce göçmüş annanemi bulur, anane derim halifeleri saysana. sayar ebubekir, ömer, osman, ali... gördün mü buralarda derim. anlamaz. ebuzer derim. sen ebuzeri bilir misin anane. bilmez. gel anane derim televizyon bakalım. orda şimdilerin osmanını gösteriyorlar. açarız televizyonu ananemle, eski günlerdeki gibi, yalan rüzgarı açalım der açmayalım derim. ajansı izleyelim derim. bir adam çıkar, boylu poslu, ince bıyıklı, büyük usta. bu kim der. gülerim. çok sevdiğim bir adam derim. beni buraya gönderen, beni sana kavuşturan. onu o kadar çok seviyorum ki anane derim, bir market dolusu karbonmonoksitim olsa, hepsini ona veririm.
güler kadın, ne bilsin, yıllar önce ölmüş.

yeraltından notlar

14 Mayıs 2014 Çarşamba
ben gidince
arkamdan gözler yaş dökecek
ben konuşurken hep gülen gözler
duyduğuna inanmayacak kulaklar
duyduğuna inanacak bilenler
takvime bakacak insanlar
o kadar oldu mu ya
yaşlanmışız diyecekler
yaşlanacaklar
kendileri de
gözleri de
ben gidince

lonely ve lovely arasında sadece bir harf fark vardır

7 Mayıs 2014 Çarşamba
"ben içinde sen olduğun için sensizliği bile özlüyorum" yazıyor kitabın arka kapağında. yazarının adını nasıl telaffuz edeceğimi bilmiyorum. bu ucuz aşk kitaplarından fırlamış cümleyi alıntı yapmak editörün fikriydi bunu düşünüyorum. oysa elimdeki epeyce pahalı bir aşk kitabı, daha afili cümleler yazmalıydı ismini telaffuz edemediğim yazar. mesela desindi ki "ben içinde sen olduğun için sensizliği bile seviyorum". evet özlemek ucuz insan işidir, sevmek ederli insan işi. sonra eve gelip kendime bakıyorum aynada. en azından insan işi ikisi de diyorum. mutfağa gidip yemek koyuyorum tencereden. soğuk soğuk yemek üzere odaya geçiyorum. sadece yemek yerken açtığım televizyonu açıyorum. sadece yemek yerken izlediğim kanallardan birisini açıyorum. yeşil bir masanın üstünde renkli renkli toplar görüyorum. oyuncuların adlarını okuyorum. birisi yeterince beğendiğim, birisi epeyce beğendiğim oyunculara ait iki ismi görüyorum. on dakikadan kısa sürecek yemeğim süresince onları izleyeceğim için iyi hissediyorum. maçı yeterince beğendiğim önde götürüyor, yemeğim bitiyor. masanın üstünden tabağı sağ elimle ekmeği ise sol elimle alıyorum. masanın üstünde duran ekrana dönük kumandalardaki büyük kırmızı tuşlara basıyorum sağ elimin serçe parmağı ile. odadan çıkarken sol elimin yüzük parmağını kullanıp ışığı kapatıyorum. ışığı ne zaman açtığımı anımsamıyorum. ekmek ve boş tabağı mutfağa bırakıyorum. yatmak için odama geçiyorum. saatin epeyce geç olduğunu düşünüyorum. yatağın başında duran telefonuma bakıyorum. eve geç gelmiş olduğumu fark ediyorum. uyuyamayacağımı bile bile yatağıma yatıyorum. uyuyamıyorum. uyuyamamıyorken tekrar düşünüyorum özlemek de sevmek de en azından insan işi ikisi de diyorum. en son ne zaman bu işleri yaptığımı düşünmeye başlıyorum. bulamadan uykuya dalıyorum. sabah kendimle görüşmemek ümidiyle bu gecelik ayrılıyorum. ertesi sabah gene kendimi yatağımda buluyorum. ümidimi yitiriyorum.