yol hikayeleri
28 Mayıs 2013 Salı
az bir canım kalmıştı, onu da yasnaya polyanada kaybetmeye hazırdım. bir kaç parça giysi, bir mektup ve iki tane kitabı bir çantaya koydum. bir metal yığınına binmek istemiyordum. ulaşım araçlarımı iyi seçmeliydim. yolun yarısını zeplin ile gidecektim. zeplinciye sordum, kaç metre yüksekten uçuyor bu diye. 650 metreye çıkarız dedi. anlaştık dedim, beni üçyüzyirmibeşinci metrede atarsın. parasını peşin verdim. sonra rüzgarı hissetmeye çalışırken birden atıldım. ciddi bir atılımdı benim için yere düşene kadar geçen sürede yola nasıl devam edeceğimi düşündüm ve kağnılarla devam edecektim. yere düşer düşmez ilk işim bir kağnı bulmak olacaktı. kendimi toparladıktan sonra elbette. mecazi bir toparlamadan bahsetmiyorum. toparlanır toparlanmaz bir kağnı çevirdim. kağnı dedim. durdu bir kağnı. selamun aleyküm, yasnaya polyanaya gidebilir miyiz. bir kadın sesi, acıklı, yorgun... ben dedi o kadar gidemem ancak gittiği yere kadar giderim. elif misin sen kağnıcı diye sordum evet dedi. bu da öküzün olmalı dedim evet dedi. gittiğimiz yere kadar o zaman elif dedim. başladık gitmeye. yol çetindi. öküz acıkmıştı, elif acıkmıştı, ben acıkmıştım. elife beni kesip öküze yedirmesini önerdiğimde öğrendim ki öküz vejeteryandı. öküzü kesip bana yedirmesini önerdim. bıçağımız yoktu. bıçak gibi kesildi sonra sözler. az daha gittik. elif öldü, öküz ölecekti. yolun bundan sonrasına katırlarla devam edecektim. şanslı günüm müydü neydi, göz yaşları içinde otururken katırlar geldi. kadınlarla birlikte. kadınlar dedim, katırlarınız nereye giderler. kadınlar dedi katırlamız yasnaya polyanaya gider. beni de alabilir misiniz der gibi baktım. alabiliriz elbet buyur gel der gibi baktılar. katırlara biner gibi baktım. katırlar binmişim gibi baktı. baka baka bir hal oldum. yasnaya polyana varır gibi oldum. gözlerim karardı. yasnaya polyana yokur gibi oldu. sonrasını hatırlamıyorum. sadece yazıyorum. sanırım son canımı vermiştim. yasnaya polyanada değil ama. yolunda.
geçiştirici sprey
22 Mayıs 2013 Çarşamba
bunu ben de yazabilirdim ama sen yazdın. bir önceki cümleden bahsediyorum. senin bana hitabını yazdığım cümleden. tırnak içine almadığımdan bu halin. oysa tırnak içine almadığım binlerce bakteri de seninle aynı şeyi mi düşünür şu an. yoksa kuru fasülyenin pişip pişmediğini mi. bir bakteri umursar mı kuru fasülyenin pişkenliğini, yahut pişgenliğini. peki bir bakteri umursar mı seviyorum demenin pişkinliğini. pişmişin halinden ne anlasın ham, sözü kısa kesmek lazım vesselam.
divit gibi
15 Mayıs 2013 Çarşamba
kedi neresinden bakarsanız bakın bir hayvandır
sanayi devrimi yapıyoruz burda koçum onüç ondört anahtarı kap da gel
sen yok musun sen evet yoksun aradım açmadın
penguenlerin ve trançaların tanrısına selam olsun
bizim büyük çaresizliğimiz şartların olgunlaşmamasıdır
kısa şeyler söylemek ya bilgeliktendir ya bitmişliktendir
sanayi devrimi yapıyoruz burda koçum onüç ondört anahtarı kap da gel
sen yok musun sen evet yoksun aradım açmadın
penguenlerin ve trançaların tanrısına selam olsun
bizim büyük çaresizliğimiz şartların olgunlaşmamasıdır
kısa şeyler söylemek ya bilgeliktendir ya bitmişliktendir
bir takım sevmeler üzerine
11 Mayıs 2013 Cumartesi
biranın yanındaki tuzlu leblebi için söylenecek sözler bitebilir ancak bazan bir anın içinde söylenecek sözler bulunamaz. bugün o anlardan birisi yaşandı benim için. gözlerim yaş andı. belki bir damla süzülmüştür. bir takım yazısıdır bu. bir elin parmak sayısına varmış bir blogda bugüne dek sözü edilmemiş, edildiyse de çok az edilmiş bir takım yazıdır. levantenler diyarının birisinde de doğsanız türkiyede futbol bir gerçek. franco'nun üç f sinden birisi hep bir yerlerde duruyor. viva la muerte... bu ülkede futbol genetiktir. çocuklarla anlaşamakta güçlük çeken biriyseniz bile ona sorabileceğiz sorular genetik kodunuzda vardır. adı, yaşı ve tuttuğu takım. bu soruya kaç kez maruz kaldım küçükken. her seferinde yüzüm gülerek söyledim. beşiktaaaaş diye. aldığım tepkileri bilmem, ama yüz ifademi bilirim. sayın okuyucu ben yüz ifadeleri pek olmayan bir adamım. ancak hala tuttuğum takımı söylediğimde yüzümde bir şey belirir. evet okuyan ben beşiktaşlıyım. dünya üzerinde kendimi ait hissettiğim tek kimlik budur. edirneden ötesi de beşiktaştır. edirneden berisi de beşiktaştır. bir başka takımı desteklememin tek şartı beşiktaşa doğrudan bir menfaat kazandırmasıdır. evet okuyan ene'l beşiktaşlı. bugün bu takım için bir şeyler bitti. ey okuyan her zaman bir şeyler biter. termodinamik de, dinler de bunu söyler. bugün biten şey ise bir stadyumdur. taş yapılar vardır hayatın içinde her yerde. taa mağara insanından beri. çorumun şapinova köyünde taş bir oyukta yaşayan ilkel insan için bile taş yapılar özeldir. bazıları özeldir en azından. bugün beşiktaşın stadyumunda son resmi maç oynandı. şunu düşündüm acaba kaç milyon insan burada bulundu bugüne dek. kaç milyon insan gerçekten boş bulundu. sevinmek bir boş bulunmak işidir. doluluk duygu yüklenemez bir insan gerçekliğidir. okuyan bilgece sözler sarfetmeye yazmıyorum bu yazıyı. bir boş bulunmayı anlatmak istiyorum sadece. anlatamıyorum. okuyan bazan bir anın içinde söylenecek sözler bulunamaz. umarım anlatabilmişimdir. hamuşan...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)