bir keresinde ölümlü bir trafik kazasına karışmıştım. kazadaki ölümlü bendim. öldüm. kırsalda şarampole yuvarlanmıştım. şarampol yuvarlanacak çok güzel bir yerdir. beni sevenlere güzel bir anı bırakmıştım. ölümümü anlatırlarken şarampole yuvarlandığım akıllarına gelecekti. şarampolün hoş söylenişi onları bir an mutlu edecekti. ancak işler hiç sandığım gibi gitmedi. jandarma geldi, olay yeri inceleme geldi. çarpmanın etkisiyle arabadan fırlamışım da arabadan otuz metre uzakta bulmuşlardı bedenimi. kan içindeymişim. bana kırmızı çok yakışırdı ancak toprakla buluşmuş kan siyaha çalmıştı nerdeyse. bana siyah daha çok yakışırdı. öyle derlerdi yani. bir takım yasal süreç yaşandı jandarmayla aramızda. devletin ölümlere müdahalesi şeklinde yorumladım. insan bedeni her daim bir erke ihtiyaç duymuştur. habersiz ölemezsiniz bile dedim. sonra sigorta şirketine falan da haber verildi sanırım. ama ben görmedim, ambulanstaydım, siyah bir torbanın içinde. sigortacının gelişini görmeyişime çok sevindim. ölümün kapitalizmle imtihanı devletle imtihanından daha acıklı. ölümleri trajik hale getiren bu aslına bakarsanız. aileme çoktan haber verilmişti. artık bir kimlik verisiyle herşeye ulaşılabiliyordu. şimdi ağlayarak yolda olmalılardı. kazaya karıştığım yerin en yakın ilçenin hastanesine kaldırdılar siyah torbamı ve içindeki beni. sonrası bildiğiniz bürokratik süreçler işte. beni bir tanıdığımın teşhis etmesi istendi. abim ve annem bunu yapamazdı. babam ise yapabilirdi. babam beni ve zaruretleri çok severdi. bu zarureti en iyi o yapabilirdi. onu ağlarken görme imkanım olacaktı hem. neyse şehirlerarası bir cenaze taşıma işi yapılmalıydı. aslında hayatta olsam bu işler tam benlikti. ben gidiciydim. gidiciler ne iş yapar bilir misiniz siz? ancak hayatta değildim bu işleri kim organize etti bilmiyorum. işte asıl olay da bundan sonra başladı. gece yola çıktı aracımız ben cenaze aracında kasada gidiyordum arkadan ise ailem geliyordu. gene bir şarampole yuvarlandı beni taşıyan araç. sar baştan aynı şeyler. tam bir trajedi olabilirdi bu ikinci kaza ancak ben bu sefer dirimli bir kazaya karışmıştım. çarpmanın etkisiyle tabutum arabadan biraz öteye fırlamıştı. aracın sürücü ise araçta sıkışmıştı. sanırım ölmüştü. sanırım değil ölmüştü. bir an göz göze geldik ama nerde geldik anımsayamıyorum. araf diyelim. işte şimdi siki tuttu dayı dedim. bir sürü prosedürü var ölmenin. sonra birden kayboldu kırklı yaşlarındaki bıyıklı adam. belki de ben kayboldum. çünkü tabutumdan fırlamıştım. dipdiri ayaktaydım. ilk kazadan kaybettiğim kanlar sebebiyle olsa gerek biraz başım dönüyordu ancak sorun değildi. pancar yerdim domates yerdim kan yapardı. bir iki güne iyi hissetmeye başlardım. şu ahir ömrümde bir kere ölümlü bir kazaya karıştım bir kere de dirimli bir kazaya. başka da bir şeye karışmadım.
trajik bir hikaye
30 Eylül 2013 Pazartesi
bir keresinde ölümlü bir trafik kazasına karışmıştım. kazadaki ölümlü bendim. öldüm. kırsalda şarampole yuvarlanmıştım. şarampol yuvarlanacak çok güzel bir yerdir. beni sevenlere güzel bir anı bırakmıştım. ölümümü anlatırlarken şarampole yuvarlandığım akıllarına gelecekti. şarampolün hoş söylenişi onları bir an mutlu edecekti. ancak işler hiç sandığım gibi gitmedi. jandarma geldi, olay yeri inceleme geldi. çarpmanın etkisiyle arabadan fırlamışım da arabadan otuz metre uzakta bulmuşlardı bedenimi. kan içindeymişim. bana kırmızı çok yakışırdı ancak toprakla buluşmuş kan siyaha çalmıştı nerdeyse. bana siyah daha çok yakışırdı. öyle derlerdi yani. bir takım yasal süreç yaşandı jandarmayla aramızda. devletin ölümlere müdahalesi şeklinde yorumladım. insan bedeni her daim bir erke ihtiyaç duymuştur. habersiz ölemezsiniz bile dedim. sonra sigorta şirketine falan da haber verildi sanırım. ama ben görmedim, ambulanstaydım, siyah bir torbanın içinde. sigortacının gelişini görmeyişime çok sevindim. ölümün kapitalizmle imtihanı devletle imtihanından daha acıklı. ölümleri trajik hale getiren bu aslına bakarsanız. aileme çoktan haber verilmişti. artık bir kimlik verisiyle herşeye ulaşılabiliyordu. şimdi ağlayarak yolda olmalılardı. kazaya karıştığım yerin en yakın ilçenin hastanesine kaldırdılar siyah torbamı ve içindeki beni. sonrası bildiğiniz bürokratik süreçler işte. beni bir tanıdığımın teşhis etmesi istendi. abim ve annem bunu yapamazdı. babam ise yapabilirdi. babam beni ve zaruretleri çok severdi. bu zarureti en iyi o yapabilirdi. onu ağlarken görme imkanım olacaktı hem. neyse şehirlerarası bir cenaze taşıma işi yapılmalıydı. aslında hayatta olsam bu işler tam benlikti. ben gidiciydim. gidiciler ne iş yapar bilir misiniz siz? ancak hayatta değildim bu işleri kim organize etti bilmiyorum. işte asıl olay da bundan sonra başladı. gece yola çıktı aracımız ben cenaze aracında kasada gidiyordum arkadan ise ailem geliyordu. gene bir şarampole yuvarlandı beni taşıyan araç. sar baştan aynı şeyler. tam bir trajedi olabilirdi bu ikinci kaza ancak ben bu sefer dirimli bir kazaya karışmıştım. çarpmanın etkisiyle tabutum arabadan biraz öteye fırlamıştı. aracın sürücü ise araçta sıkışmıştı. sanırım ölmüştü. sanırım değil ölmüştü. bir an göz göze geldik ama nerde geldik anımsayamıyorum. araf diyelim. işte şimdi siki tuttu dayı dedim. bir sürü prosedürü var ölmenin. sonra birden kayboldu kırklı yaşlarındaki bıyıklı adam. belki de ben kayboldum. çünkü tabutumdan fırlamıştım. dipdiri ayaktaydım. ilk kazadan kaybettiğim kanlar sebebiyle olsa gerek biraz başım dönüyordu ancak sorun değildi. pancar yerdim domates yerdim kan yapardı. bir iki güne iyi hissetmeye başlardım. şu ahir ömrümde bir kere ölümlü bir kazaya karıştım bir kere de dirimli bir kazaya. başka da bir şeye karışmadım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
birkaç yazıdır nasıl bir psikopat olduğunu merak etmekteyim, söylemek istedim.
sanayi tipiyim ben
Yorum Gönder