de

24 Eylül 2008 Çarşamba
insanın tanrıya öykünmesidir cinayet
18 Eylül 2008 Perşembe

yerde

bir oda yerde ne varsa dökülür, dökülmüştür ya da atılmıştır;yerde ne görülüyorsa anlatılır

siyah bir poşet: bir iki saat önce alınmış kolaların geçmişteki taşıyıcısı

dört adet boş kola şişesi: hiç bir masraftan kaçınılmaz coca cola alınır, savaş sonrası her şey durulduğunda, savaş bittiğinde görülen savaşta ölmüş askerler gibi yatıyor 3 tanesi, birisi daha hayatının tadında iki buçuk litrelik, iki tanesi daha da toy iki litrelik şişeler ya da cesetler ama bir tane iki buçukluk ayakta, komutan edasında

iki adet boş yarım litrelik su şişesi: hangi köşe yaz köşesi hangisi kış köşesi kola orduysa savaşmışlar ikisi de ölmüş birisi damla

bir adet soda şişesi: çilekli bir soda şişesi o da ölmüş adı frida, her bakışta frida kahlo hatırlansın diye ama ne kötüdür frida kahlo için her bakışta hatırlanan şey ondan ziyade salma hayek,sinema böyle etki ediyor modern insana başkasını (x) başkası (y) yapıyor ama x hatırlamak istediğinde y görüyorsun ama x e üzülüyorsun

bir kitap: marcel proust'un swann'ların tarafı kayıp zamanın izinde okunmadı henüz - ilk cümleleri ,belki sayfaları, saymazsam roza hakmen çevirmiş ne güzel söylenesi isimsin sen roza. bu güzel isimli çevirmenin çevirdiği kitabı alan kişi, özlerim seni

bir marpuç: yılan gibi süzülen kırmızı sipsili lacivert şey kalk ordan diye sesleniyor mu nargilen sana

bir piknik tüpü: mavi renginin en güzel tonlarından birisi tüplerde kullanılan mavilerdir, piknik mi yapmak isterdin diye sorsam - ya da monet'nin bir kır tablosunda eğlenen insanların çaylarını demlemek için kullandıkları ateşi sağlamak mı. o devirlerde sen yoktun ki. ateşi kontrol altına almayı öğrenen ilkel insanın modern insan olduktan sonra ateşi kontrol altına almanı emreden emektar ateş kontrolcüsü hala kendi iradenle yakamıyorsun ateşi bu senin ayıbındır. ama kendimi zehirlemem için köz yapıyorsun bana mutluluk veriyorsun. istersen beni öldürebilirsin bile. emirlerimi dinlemek zorunda değilsin. senin içine tıktığım şey var ya beni mahvedebilir. tüm emredenler gibi bana zarar verme diye sana emrediyor. marksist söylemler yarattıyorsun bana

üçlü priz ve yeterince kablo, elektrikli aksesuar vb... :nicoal tesla'nın ruhu şad olsun. ama kendisini tanısam nefret ederdim belki ama onu her andığımda edison'dan nefret ediyorum. aklıma şu geliyor sonra ilkokul beşinci sınıfta okulun bilgi yarışmasına yollayacağı öğrencileri seçmek için yaptığı sınavda birinci olmuştum da -ordaki sorulardan birisiydi ampülü kim bulmuştur. o nefret ettiğim tanımadan da nefret ettiğim adamın adını yazmıştım da birinci olmuştum. halbuki tesla sen bana bir birincilik getirmedin belki o yüzden seni daha çok seviyorum.

kırmızı bir bez parçası: aslında senin görevini biliyorum ben televizyonun üstünde durup onu toza karşı korumak. insanları o televizyondakilere karşı korumanı buyruk versem kabul eder misin. ya da boşver. bana ne insanlardan .senin şimdiki görevinin daha çok seviyorum. nargile közü kırmak için ellerimi kirden koruyucu

bir adet şeffaf saklama kabı görünümündeki kutu: üstünde duran nargile közü ve içinde duran şeftalili nargile aromasını ölesiye sevmedim. daha iyilerini sakla bir gün benim için

son sayfası açık duran bir defter: geçen dönem özdilek'ten almıştım seni. tam bir ilkokul defterisin üzerinde kuşlar böcekler bile olabilir. kareli olduğunu sanıyorum. burdan tam göremiyorum malum gözlerim bozuk. arka kapağının iç tarafındaki ders programı yazılsın diye yapılmış çizelgenin üstündeki resimlerden birisi pinokyo mu. bir de tiger görüyorum sanırım. o ayının ekibinden biri. sevimsiz ayı

bir cd grubu: sito'dan bana kalmıştınız bir kaç çalışmayan boş cd,2001 bir uzay macerası, ve üstünde bi sayı yazan ama içinde "iyi,kötü,çirkin" olduğunu düşündüğüm yoğun tekerlek,diğerlerini okuyamıyorum, gökhandan aldığım v for vandetta ve guantanamo yolu cdlerini saymazsam.unutma kasımın beşini unutma - dördü müydü yoksa

bir kitap, bir kitap daha: araştırmacı ruhumu tetikleyen, sağda solda artistlik yapmak isteyen herkesin bilmesi gereken tüfek,mikrop, çelik;iyi kitapsın hoş kitapsın ama seni okumak sıkıcı aslında her bölümde bir sayfada söylüyorsun söylemek istediğin her şeyi ve sonra aynı şeyleri , söylüyorsun tekrar, tekrar, tekrar...bu seni bilimsel yapan şey.diğer kitap iktisat nedir.rosa lüksemburg'a yazmış seni.büyük marksist iktisatçı. bi şey anlamadım senden okuduğum kısımlarından. bana iktisatın resmini yapabilir misin rosa ama işin kolayına kaçmadan. eğri yok (no curve - ingilizce öğreniyorum ben bu bilimi rosa), arz yok talep yok (no supply and demand), emek gücü yok (no labor)...hayat bir orospudur rosa, sikeceksin onu. bunu ben demiyorum alter
egom diyor, yoksa ben demem öyle şeyler.hem bana ne

bir film: vcd formatındasın dün seni izlemek için çoğ uğraştım kutsal damacana.komiksin sen. ama küfürlerin değil, aslında ne ben severim ne de alter egom küfürleri, can yücel'e kadınlar hakkında ne düşünüyorsun demiş birisi.düşünmüyorum sikiyorum demiş. benimki de o hesap ne severim ne düşünürüm ama ederim. ah alter egom sen de olmasan bu küfürleri ben nasıl açıklarım. komik filmsin vesselam

bir adet mp3 kapağı: lise yıllarından geldi seninle bu kapaklar o zaman nerde adsl nerde internet, ama daha iyi bir adamdın sen ben. o zamanlar. abim almıştı bu cdyi.gitar aldığı zamanlara denk düşer. queen sana iki önemli şey borçluyum, aslında sana değil bohemian rhapsody'ye

bir kaç tane daha torba: çeşitli marketlerden alınmışsınız, sizde savaş yerine asker taşıyan askeri uçaklar gibisiniz, kolalar biraz da sizin yüzünüzden ölüyor

iki adet sinema dergisi: hangi sayılar bilmem. ama sizi okumak ne zevk eğer şimdi ayaklar altındaysanız - cennet katı: annelerin ayaklarının altı - sevildiniz demektir

bir ayakkabı kutusu: işlevselciler ne der bilmiyorum ama o kutu hala bir ayakkabı kutusu.halbuki en son ayakkabıyı ne zaman kutulamıştır (kutulamak: bir nesneyi kutuya sarmalayıp onu kutlayarak kutsaması) bir ara içinde azulosculo ve casinegro duruyordu. şimdi kim bilir nelerin kutsayıcısı. sararmış bir gazete sayfası fırlamış içinden, yeni asır gazetesi olsa gerek, başka hangi gazetede bu tarz reklamlar olabilir

bir kağıt: bu kağıt o kağıt değil ama diğer sayfalarından birisini çok iyi hatırlıyorum. abimin ders notlarından birisi. üniversiteye giderken almış olmalı ve üzerinde karadut şiiri yazıyor. ezberlemiştim bir vakit. seviyorum ben o şiiri. önceki sayfalarında da cahit sıtkı tarancı'nın otuz beş yaş şiirinin çözümlemesi vardı.ben karadutu daha çok severim ama en çok dili mercan dizi mercan dişi mercan severim

kese kağıdı: çok bilindik bir hikaye vardır kese kağıdı ile ilgili. hani şu iskandinav ülkeli ile olan. soğuk eski viking ülkelerinde tüm alışverişlerde kese kağıdı kullanıldığını sanan bir kız varmış vaktin birinde. hani şu filmlerde olan marketten elinde kocaman bir kese kağıdı ile çıkan mutlu insanların yaşadığı şehirlerden. bilindik bir hikaye işte o şehirlerde yaşayan kese kağıdı taşıyan güzel insanlar bazı zamanlarda geri gelmemek üzere güzel atlara binip giderlermiş. diğer türdeşleri gibi. şeb-i aruz diyenler bile varmış bu gidişe. rivayet edildiği üzere. bir adam, bir veli bu güzel ata biniş için " dermanım tükendi,uzanayım/ve o büyük anı bekleyeyim/herkesin yaşamındaki o en büyük anı/tanrıdan gelenin tanrıya döndüğü". bu hikayeyi hatırlattı bana kardeşler kuruyemiş aldığım kakinin kese kağıdı. nesi hikayeyse

iki adet sünger minder: biri yere büyük yüzeyinden temas ediyor (a), diğeri dik kesiyor (b) yeri,duvara dayamış sırtını.küçük yüzeylerinden birisi temas ediyor. a b'nin önünde diz çöker gibi.yalvarıyor sanki.onu affetmesi için.ağlamış bi sahne geliyor gözümün önüne.adamlı, kadınlı, masalı. "durakta üç kişi adam, kadın, masa/adam hüzünlü masaya anahtalarını koymuş/kadın güzel bana mısın dememiş bu kadar yüke/masa güzel; hüzünlü şarkılar gibi güzel/güzel şarkılar gibi hüzünlü/masa da masaymış ha" diye bir masalını hatırlattı bana cemal cansever'in ya da edip sürey(y)a'nın

bir adet daha torba: iki üç gün öncesine kadar 14 eylül belki de belki 12 ama 13 olamaz başka bir evdeydi,başka bir odada,sonra çok sevdiğim şeylerle birlikte çıktı geldi

calgon kutusu: yıllar yıllar önce korsanlar korsan cdlerini calgon kutusuna saklarlamış. ama cdler çoğaldıkça calgon kutuları yetmez olmuş. sonra dvd çıkmış korsanlar başka saklama metotları bulmuş teknoloji gelişmiş tabi. insanlar değişmiş. o calgon kutuları da boş içki şişesi taşımaya başlamış biri pan tadeusz

bir adet alüminyum folyo parçası: nargile var bu odada

bir adet çakmak: çalışmayan çakmaklar her zaman kızılmayı hak etmiştir.çalışmayan çakmakları görmek için çok iyi bakmak gerekir.dışlanmış çakmaklar

iki adet kulaklık: teknoloji gelişince korsanlar başka hırsızlık yolları bulmuş.hatta bazı korsan olmayanlar bile teknolojinin nimetlerinden faydalanmış. 2000 küsur kilometre ile kilometrekare başına 260 kişi düşen beldelerle kulaklık denen şeyle irtibata geçermiş

laptop çantası: eski usul.insanın omzunu çıkaran cinsten ama insan parasız olmaya görsün.insan ne olursa olsun görsün

oda spreyi: yasemin kokuyordu ya da lavanta ama seviyorum ben o kokuyu. nergisi seviyorum ben ama en çok.nergisin hikayesini de seviyorum. sonra yarin dudağından getirilmiş bir katre alevdir

şişe kapakları: sadece iki tanesini görebiliyorum her yerde olabilir onlar.ölmüş kola şişelerinin miğferiydi onlar sağa sola dağılmış vaziyetteki

film kutuları: bir sürü film izlettiyor adama bu kutular. ama hepsi bi dünya bazıları iyi dünya bazıları kötü dünya insanlı insansız fark etmez.nefes alsın yeter. ne demiş k insan kendini insanda tanır.saçma insan kendini tanır mı. insan kendini bilir.tanır.hem de nerde görse

ve sen.......................