trajik bir hikaye

30 Eylül 2013 Pazartesi

bir keresinde ölümlü bir trafik kazasına karışmıştım. kazadaki ölümlü bendim. öldüm. kırsalda şarampole yuvarlanmıştım. şarampol yuvarlanacak çok güzel bir yerdir. beni sevenlere güzel bir anı bırakmıştım. ölümümü anlatırlarken şarampole yuvarlandığım akıllarına gelecekti. şarampolün hoş söylenişi onları bir an mutlu edecekti. ancak işler hiç sandığım gibi gitmedi. jandarma geldi, olay yeri inceleme geldi. çarpmanın etkisiyle arabadan fırlamışım da arabadan otuz metre uzakta bulmuşlardı bedenimi. kan içindeymişim. bana kırmızı çok yakışırdı ancak toprakla buluşmuş kan siyaha çalmıştı nerdeyse. bana siyah daha çok yakışırdı. öyle derlerdi yani. bir takım yasal süreç yaşandı jandarmayla aramızda. devletin ölümlere müdahalesi şeklinde yorumladım. insan bedeni her daim bir erke ihtiyaç duymuştur. habersiz ölemezsiniz bile dedim. sonra sigorta şirketine falan da haber verildi sanırım. ama ben görmedim, ambulanstaydım, siyah bir torbanın içinde. sigortacının gelişini görmeyişime çok sevindim. ölümün kapitalizmle imtihanı devletle imtihanından daha acıklı. ölümleri trajik hale getiren bu aslına bakarsanız. aileme çoktan haber verilmişti. artık bir kimlik verisiyle herşeye ulaşılabiliyordu. şimdi ağlayarak yolda olmalılardı. kazaya karıştığım yerin en yakın ilçenin hastanesine kaldırdılar siyah torbamı ve içindeki beni. sonrası bildiğiniz bürokratik süreçler işte. beni bir tanıdığımın teşhis etmesi istendi. abim ve annem bunu yapamazdı. babam ise yapabilirdi. babam beni ve zaruretleri çok severdi. bu zarureti en iyi o yapabilirdi. onu ağlarken görme imkanım olacaktı hem. neyse şehirlerarası bir cenaze taşıma işi yapılmalıydı. aslında hayatta olsam bu işler tam benlikti. ben gidiciydim. gidiciler ne iş yapar bilir misiniz siz? ancak hayatta değildim bu işleri kim organize etti bilmiyorum. işte asıl olay da bundan sonra başladı. gece yola çıktı aracımız ben cenaze aracında kasada gidiyordum arkadan ise ailem geliyordu. gene bir şarampole yuvarlandı beni taşıyan araç. sar baştan aynı şeyler. tam bir trajedi olabilirdi bu ikinci kaza ancak ben bu sefer dirimli bir kazaya karışmıştım. çarpmanın etkisiyle tabutum arabadan biraz öteye fırlamıştı. aracın sürücü ise araçta sıkışmıştı. sanırım ölmüştü. sanırım değil ölmüştü. bir an göz göze geldik ama nerde geldik anımsayamıyorum. araf diyelim. işte şimdi siki tuttu dayı dedim. bir sürü prosedürü var ölmenin. sonra birden kayboldu kırklı yaşlarındaki bıyıklı adam. belki de ben kayboldum. çünkü tabutumdan fırlamıştım. dipdiri ayaktaydım. ilk kazadan kaybettiğim kanlar sebebiyle olsa gerek biraz başım dönüyordu ancak sorun değildi. pancar yerdim domates yerdim kan yapardı. bir iki güne iyi hissetmeye başlardım. şu ahir ömrümde bir kere ölümlü bir kazaya karıştım bir kere de dirimli bir kazaya. başka da bir şeye karışmadım.

seks para gizem dolu bir hikaye

23 Eylül 2013 Pazartesi


dedem ne zaman rakı içse bu şarkıyı söyler kafası güzelleştikçe şivesi daha da keskinleşir. kafası güzeldir dedemin. balkanlardan soğuk hava dalgası kadar güzel kafalar da gelir. güzel kafalar ile keskin şiveler dedelere yakışır. babannelerin ise gençlikleri güzeldir. siyah beyaz bir kaç fotoğraf ve babanneye benzeyen halalar buna işaret etmektedir. dedeler ve babanneler turgenyevin öldükten sonra yazdığı bir aşk romanıdır. bunu bana hayattayken okuması yazması olmayan öldükten sonra ise edebi dünyanın öteki taraftaki uzantısı olan ebedi dünyaya hızlı bir giriş yapmış olan babannem söyledi. rüyamda söyledi. ölüler diyarında rusçayı anadili gibi konuşmaya başlamış. fakat anadilini şiveli konuşan bu kadın rusçayı kimbilir nasıl konuşuyor. bunu bu gece rüyamda turgenyev'e soracağım. aralarında bir şey var sanırım ve dedem bunu duyarsa babannemi öldürür. pardon diriltir mi demeliydim. neyse bu kafamı karıştırdı, üzerine biraz daha düşünüp kararımı daha sonra yayınlayacağım. turgenyev'e soracağım sormasına ama onun türkçe bildiğinden emin değilim, benim ise rusça bilmediğimden bir o kadar eminim.

rusça bilmemek demek ayaspaşa rus restoranına gitmeyi istememek demek değildir. hala açıksa eğer aralık ayı içersinde oraya gideceğim ve borş çorbası içeceğim. hesabı ödemek için kasaya gittiğimde ise hepsi borça gitti diye espri yapacağım. bakalım turgenyev bu espriyi anlayacak mı? eğer anlarsa babannemle aralarında bir şey yok demektir. eğer anlamazsa bu olasılık devam ediyor demektir. gümüşsuyundan yukarı taksim tarafına çıkarken aslında gümüşsuyundan yukarı başka bir çıkış yoktur aslında inönüye ve kabataşa doğru inişler vardır. vakti zamanında gaspçıların mesken tuttuğu parklar vardır. taksim meydanına çıktığınızda ise istanbul'da olduğunuzu anlarsınız. allahım o ne güzel bir cıvıltıdır. sıraselviler, harbiye, tarlabaşı tarafından binlerce insan istiklal caddesine akın ederken bir balık sürüsündeki balık kadar sorgulayabilirsiniz dünyayı. rahmetli babannem  derdi ki fish knows everything fish is mute.

yukardaki paragraflarda anlam bütünlüğünü bozan cümleleri bulup yazarına lanet okuyunuz.

ayletme beni etkisi ya da yasaklı şarkılar diye bilinir

22 Eylül 2013 Pazar

akşamdan kalma hayaller içinde
masada bir limonata en kallavisinden
elimde bir kitap en haşhaşisinden
bekliyorum körler ülkesinde
gelsene

azsimetrik information

21 Eylül 2013 Cumartesi

yarın gideceğim yalnız başıma alıp başımı yalnız gideceğim yarın

bugün doğanlara selam olsun

14 Eylül 2013 Cumartesi


türkçe ne kadar garip bir dil dedi bana bozuk türkçeli çinli bir kadın. hoşuma gitti diyorsunuz beğendiğiniz bir şey olduğunda oysa hoşuma geldi demelisiniz. böyle düşünmemiştim mantık olarak haklıydı. gitmek ayrılık bildiren eylemdir, uzaklaşmalı. hoşuma giden bir şey varsa hoşum benden uzakta olmalı. anam avradım olsun deyiminin gerçek anlamını kavradığımda da böyle bir aydınlanma yaşamıştım.

dergah

12 Eylül 2013 Perşembe
sen benim aynamsın
sen benim aynımsın
sen benim ayn'ımsın

ağlantılı feminen şarkı

3 Eylül 2013 Salı

bir kere daha dinlemek için

ağlantılı maskülen şarkı


bir kere daha dinlemek için