agatha christie'nin kaldığı otelde ölmeyen adam mickiewicz

28 Şubat 2014 Cuma
"lütfen sözlerime dikkat ediniz, çünkü onlar çok yaralayıcı olabiliyorlar". bu veciz sözü ilk kez ağzında jilet çeviren bir sokak insanından duyduğunda içi parçalanmıştı diğer sokak insanının. çünkü o da kafa yapar belki diye sanayi sitesinin çöpünden bulduğu garip kokulu kimyasalı içmişti. içi parçalanmıştı. ertesi gün ikisinin de bedenini aynı yeşil alan üzerinde ölü bulmuş olmaları bundandı. o esnada ben kaçakçılık şubede çalışıyordum. aslında olay benlik değil. sadece çok sıkılmıştım. ve bölge sigara kaçakçılarının cirit attığı bir mıntıkadaydı. ekmek çıkar belki diye gittim ben de. çıkmadı. biraz trajedi vardı sadece. birazcık da baz yağ kokusu. sanayi sitelerinin kendine has tadı işte. gündüzleri emek yoğun geceleri fuhuş yoğun piyasalar işte. bir sigara yaktım cesetlere baktım. yanımdaki asayiş komserine vay amına koyayım ne duyduysa artık adamın içinin yağları erimiş dedim. ikimizde güldük. eğer ölümle çok haşır neşirseniz ölüm ciddiyetini yitiriyor. bunu mezarlıklar müdürlüğüne bağlı çalışan gassal bir abimizden duymuştum. adam haklıydı. bir de bu gassal abimize pamuk mevzusunu sormuştum. hakkaten tıkıyorlarmış. rakı masasında yapılcak muhabbet değildi belki ama gassal abimiz işine aşık bir istanbul beyfendisiydi. dolayısıyla onun ağzından çıkacak her söz çok değerliydi bizim için. komser arkadaşım hemen cıvıtma lan dedi, millet taşak geçiyoruz sanacak diye atarlandı. geçmiyor muyuz dedim. geçiyoruz dedi. aradığım huzuru bu ağzı yüzü kan içindeki ve vücudu parçalanmış cesetlerde de bulamamıştım. bindim arabaya şubeye geri döndüm. gazete falan okudum, darlandım. bir şeyler eksikti neyin eksik olduğunu bulamadım. akşam olsa da eve gitsem diye düşünürken anonsları dinledim birazcık. çıktım gittim sonra tekrar. eve gidip yattım. sabah kalktığımda kendimi devcileyin bir kelebek olarak bulmadım. bir küfür de kafkaya ettim. ve o hiçbir şey demedi.

aylardan bereket günlerden sen, koku? yok

8 Şubat 2014 Cumartesi
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabildi o korkunç simetrini?

kimbilir kaç yazı, kaç kitap, kaç film başladı bu cümlelerle. kaç kişi ağladı eş zamanlı aynı sözleri okurken. ölümsüzlük ölümden geçer arkadaşım, yaz bunu bir yere. ve sancı geç saatlerde diye başlar altıkırkbeş kitapları. ve kadıköy bir filmden daha önce sevilmiştir. sokakları kaçamayanlarla dolu, körlerin ülkesi. sana yazılmamış tüm sözcükler bu gece senin olsun güzel kentin güzel kendi. kendi gibilerin kenti. kenti gibilerin kendi. aşk bir titreşimdir. unuttum. saç bir boyun bağıdır. senden bana gelen. boynum boynuna bağlıdır. bu kentte çok aşk var diyorlar. en güzeli de henüz başlamamış.
bilirim melankoli bana da sana da iyi gelir. şifacı aşkı en saf haliyle yaşayanlara denir. sonsuzluk ise sonla başlar. devam etmek için sonlanmak gerek. yol olmak için yollanmak. seni seviyorum bu en güzel ayın en güzel kentinde. gel içim seninle dolsun. içim içime sığmasın.