dekoratif hikaye

20 Temmuz 2014 Pazar
kadın elini ağzına götürdü. bir şey yiyor olmalıydı. elini ağzından çekti. masaya götürdü. elini masadan kaldırdı tekrar ağzına götürdü. devamlılığı olan bir şey yiyor olmalıydı. masa, ağız, masa, ağız... bir kaç dakika devam etti bu. bir gölgeyi neden bu kadar uzun süre izlemişti ki adam. perdeden yansıyan bir karanlık. belki kadın bile değildi, uzun saçlı bir adam da olabilirdi gayet tabi, ama adam ihtimal vermek istemiyordu bana. haklı sebepleri vardı. erkekler genelde saçlarını böylesine dalgalı bırakmaz. parmaklarını seçebiliyordu, bir erkeğin elleri o kadar ince olamaz diye düşündü. ışığın yaptığı gölge oyunlarına rağmen. onun bir kadın olmasını istiyordu ve ona aşık olmak istiyordu. onunla birlikte ağzına ne götürüyorsa ondan yemek istiyordu. daha önce hiç böyle bir şey istememişti. ne bir silüeti izlemiş, velev ki gözüne bir silüet çarptı, ne de o silüetle ilgili hayaller kurmuştu. şimdi neden böyle bir şey istemişti ki. kime ait olduğunu bile bilmediği bu evin bu balkonunda karşı apartmandaki vantilatörü açık perdesi çekik bu evde ne vardı. vantilatör müydü onu çeken şey, gölge miydi, kadının -umarım kadındır- ne yediği miydi? dünden beri olanlar da buna bir sebep olabilirdi. hatta bu en anlaşılır olanıydı. dün ne olmuştu hatırlamaya çalıştı. hatırladı. hayatının sonuna kadar dün ne olduğunu hatırlayacaktı. dünden önce ne olduğu önemli değildi, ancak dün olanlar unutulamazdı. unutmadı zaten. aşağı baktı balkondan beş altı saniye kadar sokağın başından geçen iki üç kişilik grubu izledi. sonra dayanamadı tekrar silüete baktı. bir şeyler atsa karşı pencereye diye düşündü. belki ne olduğunu merak edip camı açar o da kadına "pardon hanfendi rahatsız etmek istememiştim, size aşık olabilir miyim" diye sorardı. masaya baktı bir çakmak, bir sigara paketi, bir kültablası vardı. sigara içmiyordu ancak bu üçlü melankolik hikayelerin dekoru gereği orada bulunmalıydı. dün olanlardan sonra dekora ve doğaya isyan edemezdi. hangisini atabilirdi acaba, kültablası camı kırabilirdi bu diğer komşuların da dikkatini çekerdi. sigarayı atarsa vantilatör yüzünden duyamayabilirdi. çakmak en mantıklısıydı, ancak o zaman sigaraları nasıl yakacatı. önemli miydi bu gerçekten dekoru bozmamak aşk hikayeleri yaratmaktan daha mı önemliydi. düne bakarsan öyleydi. aşk, ölüm, mutluluk, mutsuzluk, kaos, karıncayiyenler... hiçbir şey dekordan daha önemli değildi. şansını denemek istedi. sigara pakedini açtı bir sigarayı çıkardı paketten. filtresini kırdı sigaranın. herhangi bir bilimsel dayanağı olmadan filtreyi atarsa sanki cama isabet ettirme olasılığı daha yüksek olurmuş gibi gelmişti. filtreyi kırdı içindeki kapsüle dokunmadı. perdeye baktı, sallanıyordu. birden bir şey oldu. hem iyi hem kötü bir şey. gölge ayağa kalktı. kadın olduğundan emin oldu gölge sahibinin. sevindi çok sevindi. kadın ayağa kalktı pencereden uzaklaştı birkaç saniye sonra ışık söndü. ışık sönmüştü. kadın dönerdi belki. dönmeyecekti. masaya baktı. dekoru gördü. dekor asla yanılmazdı. melankoli bir bütündü.

son bulmayan tedirgin bekleyiş

15 Temmuz 2014 Salı
nasıl yazıldığından emin olmadığın bir kelimeyi yazarken yaşadığım tedirginliğe benzer şeyler yaşıyorum bu aralar. yazmak istiyorum geriliyorum. aynı anlama gelecek yazılışını bildiğim başka bir kelimeyi buluyorum, yavan kalıyor. kelimeyi yazmamak zaten ihtimal dışı. sözlüğe bakmak mı, işte ona olasılığa elli gerdekli bir deyim denk düşüyor. okuyan kişinin de doğru yazılışı bilmeme ihtimali var. o en iyi senaryo ama her sene yüzbinlerce film arasından çok az film en iyi senaryo ödülünü kazanıyor. sokarım lan deyip yazdım ama... ya yanlış yazdıysam gerginliği hiçbir şeye benzemiyor a dostlar. müzik dinlemeli zaar.


e.t. ile yapılacaklar

14 Temmuz 2014 Pazartesi
merhaba canım e.t.
seninle göğe yükselip türbülansa girelim, bulutlara el sallayıp, parmak uçlarımızla rönesans pozları verelim. kah inelim yeryüzüne seyretsin alem bizi, kah ölmüşlerimizin ruhuna lokma döktürelim. gök tengri ile bir olalım, semanın en afili gece kulüplerinde alemlere akalım. tüm inanmayanları bağışlayalım, onlara cennetten arsa satalım. cenneti sit alanı ilan edelim, kimselere imar izni vermeyelim. belediye seçimlerinde cenneti cennetten bir köşeye çevirme sözü veren en sempatik adaya oyumuzu verelim. hitabet sanatına eski değerini verelim, ona retorik diyelim. itfaiye araçları ile ambulansların sirenlerini tek tip yapalım, herkesin kafasındaki soru işaretlerini kaldıralım. ilk kitabımızın imza gününe gidelim, kitaplarımızı paraflayalım. ağlayan çocukların başını okşayıp onları bu güzel günlerde mutlu edelim. saatlerce kimin daha iyi olduğunu tartışalım, ortak noktada buluşamayalım. olur mu?

ayyaşça çok ayyaşça

8 Temmuz 2014 Salı
bugün biranın tadı güzel değil. rafta ya da depoda çok beklemiş olsa gerek. biralar böyle işte, bazen her şeyi kıvamında görünür, olmamıştır ama. şerbetçioğluna güven olmaz. pardon o öyle değildi. insanoğluna güven olmaz. ya da dur insanotuna güven olmaz mıydı. hah buldum adamotuna güven olmazdı. zehirler adamı. adamın adamı zehirlemesi görülmemiş şey değildir oysaki. bir düşünürün bir sözü vardı şimdi anımsayamadım. biranın tadından sanırım. biranın halüsinatif gücünden. biranın içindeki bileşenlerden. biranın saflığından. biranın güzelliğinden. biranın usulsüzlüğünden. biranın geçmemesinden. amına koyduğumunun hayatında seni düşünmeden tek bir anın geçmemesinden.

not: bu şarkı sindirim sorunlarına iyi gelir.


gayri meşru bir aşk hikayesidir yazmak

7 Temmuz 2014 Pazartesi
harflerden doğan çocuklar
doğdukları gibi gömüldüler
mezar taşlarına bir fatiha
anneleri gözü yaşlı
mürekkepleri akmış kahrından
babaları gözden ırak
bir gömleğe takılmışlar
harflerden doğan çocuklar
doğdukları gibi gömüldüler
anaları kitap
babaları kalem

hüznü uzatmamak icap bitanem