denginizasyon

31 Aralık 2011 Cumartesi
içim kıpır kıpır, sanki bir şey olacak da olamıyormuş gibi. ya da bir şey olmuş da ben fark etmemişim gibi. belki hep olan şeyler olmaya devam ediyor da ben kapana sıkılmışım gibi.

şiraz şarabıdır

29 Aralık 2011 Perşembe
eğer sen de gidersen
ben sen olurum
yokluğunu aratmam

yalnızlık üzerine ilahi kelam

28 Aralık 2011 Çarşamba


kedilerin en çok korktuğu antik yunan tanrısıydım ben,
geceleri olimposta meslektaşlarıma haşlanmış kahve satarken
gündüzleri modern yunan tanrılarına enflasyonu anlatıyordum

bir gece elimde ibriğim
dar sokaklarında bağırarak dolaşırken olimposun
benden gayrı tüm tanrıların
haşlanmış kahve alacağı tuttu
zehirlendiklerinden midir
başka bir hastalık mıdır bilinmez
benden gayrı tüm tanrılar
ölmüştü

yalnızlık zor
tek olmak daha da zor
o gün bugündür ağlarken yoldaşlarıma
her gece gözyaşı dökerim de
insanlar yağmur sanarlar
başka başka diyarlarda

anneli çocuklu şiir

26 Aralık 2011 Pazartesi


anneler gününde
karşınıza çıkan ilk anneyi öldürmenizi salık veriyorum
evlat acısı yaşamasınlar diye;
-anneyi karıştırma-

bu anneler gününde
urmiyeli bir kürt çocuğunun
gözyaşlarıyla selden insanlar ölecek:
ilk önce anneler
hepinize göz yaşı salık veriyorum

kim bilir hangi gökyüzü
hangi anneyi menopoza sokacak
-ben bilirim-
ben süper mario
prensesin hangi kalede olduğunu bilemeyen ben
hangi annenin menapoza gireceğini
daha kafamı göğe kaldırır kaldırmaz bilebilirim

ufkumuzu açan bir çığırdı çığırtkanlık
ve annelere çocuklarını daha çok sevmek için
hormon salgılıyordu
boş vakitlerinde
elişi derslerinde
kağıttan bilardo topları yapıp
onu siyaha boyuyordu,

tüm anneler
çocuklarının siyah topu sokmaması için
menapoza giriyordu

hepinize salık veriyorum
insan ya annedir ya değildir
-erkekler dahil-

eskiler yad edilendir

20 Aralık 2011 Salı


siz isminde fallik öğeler bulunan bu grubu dinlerken bu bloga ilk yazılmış şeylerden birisini kopyala yapıştır yöntemi ile aramıza katıyorum. eski yazılanlar, eskiden yazmak gibi huzur verdiğinden, eskiler okundukça bir taklitçilik, geçmişe öykünme. alın çekinmeyin ve buyrun okuyun. kim bilir belki birisi ilk kez okur ve sever ve kim bilir belki birisi kim bilir kaçıncı kez okur ve sevmez. ama hayat ikisine de bir ömürdür, ey okuyan. ve ben siz bu yazıyı kaçıncı kez okurken ben belki de bir gölün kenarında biramı yudumluyor olurum. bahse girerim siz edith almera'yı da tanımazsın. oysa kafeşantanlar güzeldir:

Luis Buñuel’in Un Chien Andalou’yu yönetmesinden aşağı yukarı 80 yıl sonra bir kadın deniz kenarında nerden geldiğini bilmediği bir koku duyuyordu ama tanımlayamıyordu bu kokuyu oysa sadece iki olasılık vardı denizden ya da değil.Bu kokuyu umursamamayı tercih etti.sonra ayakta olmaktan sıkıldığını düşündü ve oturacak bir sandalye aradı çok aramasına gerek yoktu aslında hemen yanında bir tane sandalye duruyordu.oturdu sandalye kırıldı ve yere düştü canı yanmıştı biraz ama ayağı kalktı üstüne yapışan tozları sildi ama üstüne yapışan tozlarda yoktu.sadece el alışkanlığı ile yapmıştı bu hamleyi.bu olayı da umursamadı denize doğru bir adım attı,denize doğru bir merdiven gördü.Bu merdivenle bilinçaltına inmeye karar verdi.Saate baktı saat sekiz yirmiyi gösteriyordu.Bilinçaltına indi bir süre çok uzun bir zaman geçtiğine karar verdi,tekrar bilinçüstüne çıkmaya karar verdi.kendi hissettiğine göre yaklaşık yedi saat geçmişti bilinçüstüne çıkana kadar.sonra sandalyeye tekrar oturdu.bu sefer düşmedi sandalye kırılmamıştı.zaten kırıktı.bilinçaltına inerken yolda gördüğü şeyleri yazmaya karar verdi.yanında bir bıçak gördü sağ elini kullanıyordu yazarken ya da sol elini keserken.en uzun parmağı orta parmağıydı,yüzük parmağında yüzük vardı zaten.orta parmağını kesti sonra derisini yüzdü ortaya çıkan kemiği iyice biledi artık yazabilirdi.kesilen parmaktan akan kana kalemini batırdı ve yazmaya başladı mini etek giymeyi seviyordu bacaklarına yazı yazabildiği için.bunları yazdı sağ bacağının baldırına.hata yapmaması gerekiyordu mürekkebi bir-bir buçuk litre kadardı sadece.eğer her şey yolunda giderse ölene kadar yazabilirdi.sonra bunları yazdı bacağına.bir polis arabası gördü sonra ve yerde yatan bir kadın.kadın çok güzel olmalıydı mini etek giyiyordu sağ bacağı kan içindeydi sol bacağı da.sol yüzük parmağında bir yüzük vardı.kadın çok güzel olmalıydı.ne olmuş acaba kadına diye düşündü.üç tane polis arabadan indi.kanı çekilmiş dedi birinci polis.üniformasının üzerinde birinci polis yazıyordu.kanı donmuş dedi ikinci polis.çok güzel bir kadınmış dedi üçüncü polis.yolu kapattılar olay yeri bantlarını çektiler.kadın çok güzel olmalıydı bu kadar tedbir alındığına göre.sonra gazeteyle kapattılar kadını.polisler.arabalarına bindiler.geri döndüler.kadın saate baktı sekizi yirmi geçiyordu.on dakikası vardı hazırlanması için kocası saat sekiz buçukta akşam yemeğine gideceklerini söylemişti saat üçü kırk altı geçe arayıp.evde yemek vardı bunu kocasına da söylemişti.kocası yer öyle çıkarız demişti.türk filmlerinde akşam içim plan yapan adam olarak çalışıyordu kocası.işini evine getirmesini hiç sevmemişti, sonuçta bu iş onların geçimini sağlıyordu.evin geçimine kendi katkısı da yadsınamazdı,zaten kocası da bunu hiçbir zaman yadsımamıştı.kocası pek fazla yadsımazdı zaten.akşamdan akşama bir kadeh o da sodayla ya da şalgam suyuyla.saate bir daha baktı sekizi yirmi geçiyordu.neyse ki yeterli zamanı vardı.yürüyüş yapmaya karar verdi.hayatı boyunca kararlar alıp onu uygulardı.yürüyüş yapma kararını da sistemli bir şekilde uygulamaya başladı önce sağ ayağını otuz santimetre ileri attı.vücudu yaylanmıştı bu esnada ve fizik kurallarını düşündü fizik kurallarını hiç bilmezdi.ama içgüdüsel bir şekilde sol ayağı da sağ ayağını yaklaşık 30 santimetre geçti.az önce bulunduğu konumda olmadığını fark etti.bu kararları doğrultusunda hareket ediyor demekti.kararına bir saate yakın sadık kaldı.saatine baktı sekizi yirmi geçiyordu.yeni bir karar vermesi gerekiyordu artık.gördüğü kapıdan içeri girme kararı aldı.bu kararı onu kendi evine çıkarmıştı.hemen yatak odasına gitti.kocasının yanında uyuyan bu kadında kimdi böyle?Sessizce odadan çıktı mutfağa girdi. Kocası yemek için sofrayı hazırlayan kadına bir şişe suyu ve turşu tabağını uzattı.canı turşu istedi.kocası onu aldatıyordu.mutfaktan da çıktı.kızının odasına gitti.kızına masal okuyan bu kadın az önce mutfakta değil miydi.kadına bu sefer çok kızdı.kızını çok seviyordu çünkü.kocasını da seviyordu ama kızı kadar değil.televizyonun sesini duydu sesin geldiği odanın kapısını açtı.televizyonun karşısındaki kadına-kocasının yanında uyuyan kadın,mutfakta sofrayı hazırlayan kadın,kızına masal okuyan kadın-kocası meyve soyuyordu.Televizyonda izlediği tek dizi vardı.Oturup izlemek istedi ama sessizce odadan çıkmak daha iyi bir fikirdi.Evden çıkacakken banyonun aralık kapısından içeri baktı.Banyoya girdi.Aynanın karşısında saçlarını toplayan kadını gördü.kadın kafasını kaldırdığında aynada kadının yüzünü gördü.sonra kendi yüzünü gördü.kadına baktı,kendisine baktı.kadın kendisiydi.saate baktı sekizi yirmi bir geçiyordu.

ölenlerin ardından

17 Aralık 2011 Cumartesi
bu yazı tüm ölenler için yazılmıştır.

elhamdü lillâhi rabbil'âlemîn. errahmânirrahîm. mâliki yevmiddîn. iyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'în. ihdinas-sirâtal müstakîm. sirâtallezîne en'amte aleyhim gayrilmagdûbi aleyhim ve leddâllîn.

kendimi anlatıyorum

1 Aralık 2011 Perşembe
annem beni öleyim diye dünyaya getirdiğinde ben çok küçüktüm, o ise şimdiki haliyle hemen hemen aynı boyuttaydı. annemdeki süregelen bu değişmezlik ben de inanılmaz bir değişim arzusuna yol açmış olmalı ki, doktorların normal olarak nitelendirdiği benimse olağanüstü olarak gördüğüm büyüme denen gerçeklikle her geçen yıl yoğruluyordum. oysa bu gece modern balenin, horonla yoğruluşundan bahsedecek ve bu gösterinin nepal'de bir sıra gecesinde gerçekleşebileceğini anlatacaktım. fakat annemin beni doğurması beni o kadar etkiledi ki; söyleyeceğim tüm sözler benim doğumum ve benim üstüme olacak. ben batının ahlaksızlığını aldığımda sadece 17 yaşımdaydım ve ilk saygısızlığım babamın önünde bacak bacak altına atmamdı. bu küçük terbiyesizlik babamın umursamazlığı ile birleşince, uykumda horlamaya başladım. aynı odada kaldığım abimin bu durumdan rahatsız olmaması üzerine bu alışkanlığımdan vazgeçtim ve kendimi beşeri bilimlere verdim. bu uğraşım esnasında ailemin kökenlerini araştırdığım bir gün, kendi köklerimi buldum. önceki hayatımda bir fotoğraf kadrajı olduğumu öğrendiğimde, ufak bir sarsıntı yaşamadım değil ancak bunu kabullenmek için dünya zamanı ile 5 saniye yetti. 5 saniye bir çok şey için yeterlidir aslında. bir şeye şaşırmak, bir şeye gülmek, bir şeye ağlamak, beşe kadar saymak.... 5-4-3-2-1 hangi fotoğrafın kadrajı olduğunu hala bulabilmiş değilim ve bundan hiç muzdarip değilim. önceki hayatım bu hayatım için bir önemsiz bir ayrıntıdan ibaret. ama nasıl bir kadraj olduğumu da merak etmiyor değilim. bu sebeple bir falcıdan beni hipnoz etmesini istedim bir keresinde. kahvenin yirmi lira falınsa bedava olduğunu söyledi. sonra gidip ona 3 kilo türk kahvesi aldım. bana ne iş yaptığımı sordu, ben de gidici olduğumu söyledim. siz gidicilerin ne iş yaptığını biliyor musunuz?