bütün güzellikler şubatta ölür

30 Aralık 2013 Pazartesi

henüz baş aşağı edilmiş bir kum saatine bakıyoruz ikimiz
bir tarafı sen
bir tarafı ben
hangimiz aksa eksik birimiz

bütün güzellikler şubatta olur


geri saymaya başlamış bir bomba düzeneğinin üstüne oturuyoruz ikimiz
mavi kablo ben
kırmızı kablo sen
hangimiz kesilse eksik birimiz

gündemlere ve araplara dair dağınık yazı

26 Aralık 2013 Perşembe
gündemden uzak durmamalı insan, her yaşta. bakanların ve yolsuzluğun revaçta olduğu bu günlerde, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımızın olduğu bugünlerde bir bakandan konuşmak bahsetmek isterim ben de. ayabakan'dan... o atlara has zarafeti tepesinden tırnağına her hücresinde taşıyan ayabakan'dan. şampiyondan. ah zavallı ayabakan'dan. padokların en bahtsız yakışıklısından. ayabakan bir attır. hep yolunda koşmuştur. yahut diyebiliriz ki ayabakan koştuğunda her şey yolundadır. o sebepledir ki ayabakan'da yolsuzluk yoktur. tam onbeş kez boxtaki yerini almış onüç kez birinci olmuş. bir defa yarışı bitirmeyip yarış hayatını bitirmiştir. bir keresinde de birinci olmamıştır. kafkaslıya geçilmiştir. kafkaslı hani şu maalesef atların sahibini seçemediği veciz sözünün gizli öznesi. hani şu dokuz yaşında para hırsı için ordan oraya sürülen yaşlı şampiyon. hani  birlikte koştuğu tüm arap efsanelerini mutlaka ama mutlaka bir kere geçebilmiş vakti zamanının fakir ama gururlu genci. hani seçemediği sahibinin harasına üç beş kuruşa alınıp sakat ayağıyla geldiğinde pedigrisi iyi diye bir denenip seçemediği sahibine bir ayakkabı kutusunun içine sığacak kadar para kazandıran güzeller güzeli arap safkanı. atlar da yazarlar gibidir vesselam, öldükten sonra da buruk ama mutlaka anılırlar. kafkaslı ölmüştür, kimbilir o gün bir sürü iyi insan ölmüştür ancak kitlesel hüzne sadece o sebep olmuştur. kafkaslı olmuştur, noktalar gelmiştir kafkaslı ölmüştür. bazılarına ise nokta henüz gelmemiştir. turbo olmuştur, hep olsun hiç ölmesin. turbo diyorum hani şu ilk onküsur yarışında uzak mesafe fark yapan, beyaz bayrak aynacı turbo. karizmatik tüylü kır at. hani şu artık koşamaz olunca sahiplerinin bir dölüne yüzbinlerce istediği at. sağıldığının farkında olmadan ne insanları sevindirmiş hep genç kalacak at. ne güzel atlardı onlar. hepsi yolundaydı hiç yolundan sapmadı. sahipleri vardı onlar yolsuzdular insandılar insanlar hep yolsuzdular. atlar ise hep iyi.

gelmiş geçmiş tüm arap atlarına saygıyla, ingilizlere de...

bu şarkıya bulmama vesile olan vessel'e de...




dolu dolu yazı

23 Aralık 2013 Pazartesi
satantango filmi gösterilecekmiş bilgi üniversitesinde bu cumartesi günü. deli sikmişçesine izlemek istiyorum bu filmi. bu filmi bir de empire filmini.
gel desem birilerine gidelim izleyelim kimse gelmez. birisi beni de çağırsa gel dese dörtyüzelli dakkalık film izleyelim dese ben de gitmem.
ama karşı koyamadığım bu izleme isteğimi bir şekilde bastırmam lazım. ben bu filmi torrentte bile indirememiştim. daha doğrusu torrent bile indirmemişti de siktir git dercesine günlerce boş boş takılmıştı.
hayır neme lazım benim dörtyüzküsur dakkalık film. yüz dakika üstü filmleri izleyemiyorum ben altındakileri de onyedi kere durdurarak izliyorum.
bu filmi izlemeden rüyada görmenin bir yolu var mı acaba. inanın entel görünme kaygım yok, adı bela tarr olan bir yönetmenin filmi izlenmez mi? ahenkli isim dansöz ismi gibi ama değil. yönetmen adı hiç filmini izlemedim ama kallavi filmler çeken yönetmen adı.
buradan bilgi üniversitesine sesleniyorum: yapmayın böyle şeyler, insanlara seçenekler sunmayın. seçmek tembelliktir.
buradan tüm otoritelere sesleniyorum: yasaklayın herşeyi. yasak olan her şey akıllara giriyor.
buradan sevip de kavuşamayanlara sesleniyorum: sevip de başa bela açmayın. kavuşunca meşk kavuşamayınca aşk olur.
buradan kader mahkumlarına sesleniyorum (hem de en esrarlı sesimle): burada herkes masumdur.
buradan compay segundoya sesleniyorum: ölmemen lazımdı üstadım bu isimle ölmemen lazımdı.
buradan tüm direnişçilere sesleniyorum: kardeşlerim; ilk önce parkları yıkmalıyız, parklar çalınmış özgürlüklerdir.
buradan ece ayhana sesleniyorum: dediklerimi bir düşünün abiler üstüne tartışacağız.
buradan artık seslenmiyorum...

imzalanacak yerleri gösteren şiir

9 Aralık 2013 Pazartesi
ben seni biraz sevmiştim
sen de beni biraz sevebilirdin
muayyen günlerin dışında
belirli gün ve haftaların dışında
mesela dünya aids gününde sevmek istemezsen anlayabilirdim
ben seni her gün biraz severim
ama sen sevmek istemezsen anlayabilirim
mesela on kasımlarda
ya da direniş günlerinde
ben seni hep biraz severim
biraz biraz seve seve biriktiririm
bireysel emeklilik gibi
on yıl sonra sistemden çıkarken tüm sevgimi alıp gidebilirim
yüzde yirmibeş devlet katkısı da cabası
ben seni her gün biraz biraz severim
devleti hiç sevmem
sen de sevme
ama beni bazı günler sevebilirsin mesela çarşambaları
ya da cumaları
ya da haftanın belirli gün ve saatleri
böyle böyle birikir
çiğdem kabuğunu ayırıp avcuna koyduğun gibi mesela
öyle öyle az az sevebilirsin beni
sonra tümünü tek seferde yersin
benimle paylaşmak istemezsen avcunun içindeki sevmeni
inan hiç kızmam
ama paylaşırsan
inan çok sevinirim
camiden çıkarken ayakkaplarını hemen bulan amcalar gibi mutlu olurum
ben seni her gün biraz severim
fena mı olur
belki yıllar sonra değer kazanır sevmelerimiz
aşk sahibi oluruz

medcezirli yıl sonu raporu

yakınlarda birisine yıl sonu raporu alıp almadığını sormuştum. yıllar sonra ya bu şey hangi yıl olmuştu dediğinde şıp diye yılını anımsayıp anımsamadığını. alıyormuş yıl sonu raporunu hatta yazıya bile döküyormuş. neyse ki mesel o değil. benim yaptığım yıl sonu raporları. tek sayılı yılların çift sayılı yıllara oranla daha hareketli olduğu bir ilk gençliğim ve son gençliğim vardı. taa ki ikibin11e kadar. ikibin11 o kadar sik gibi geçti ki, ufak bir ev değişikliği dışında hiçbir yeni bir şey olmadı. yeni bir insanla bile tanışmamış olabilir. sonra ikibin12 geldi ve daha sıkıcı bir yıl nasıl olurun cevabını verdi. akılda kalıcı sadece iki olay oldu ikibin12de oysa bunlardan bir tanesi tüm hayatımı etkileyebilirdi. etkilesin istemiştim, etkilemeliydi. hala da isterim ikibin12den birilerinin gelip ben burdayım deyip saçlarını yüzüme sürmesini. ama o istemedi sanırım. gitti. diğer amarcord olayı ise ilk işimden bana meslek kazandıran işimden ayrılışım oldu. aslında belki de ikibin13 dediğimiz yılın kişisel tarihime kazınmasının sebebi bu ayrılıştır ama kader inançsızlığım buna ikna olmama engel oluyor.
aslında bu yazı ikibin13 raporu olacak. ikibin13 ocağından aralığına kadar nerdeyse her ayı bir süprizle geçti. süprizin altını çiziyorum burada. dans ettiğiniz kişi hayata karşı mimik değiştirmeyen bir kavalyedir.
bu yıl öyle insanlar geldi ki hayatıma gitmesinler istedim, hiç gitmesinler. sonra gidenlerin en iyi yanı gelenlere yer açmalarıdır dedim. sonra siktir lan, züğürt tesellisi bunlar dedim. gitmenin bir yanı olmaz iyi ya da kötü. yaşanmışlıklar vardır sadece. gitmeler de gelmeler gibi yaşantının parçasıdır. gelenlerin gelmesi ne kadar çoşkuluysa gidenlerin gitmeleri de o kadar çoşkuludur. bir de gelmeyenler var. asıl hüzün gelmeyenler içindir. bilinmezdir onlar. sır olarak kalırlar. içe atılan birer sır. gelseydi gitseydi ne olacağı bilinmeyen bir karanlık koridor. ölmek gibi bir şey ama ölmek değil.
sen kendini bilir misin okuyan. bilmiyorsan bilme öğrenme kendini. biliyormuş gibi yap ama bilme. bilince işler sarpa sarıyor. gelenler gidenler gelemeyenler hep bir olup çalan bir telefon alarmıyla sana şarkılar söylesinler. bilince söylemiyorlar. senelerdir değişmeyen tek melodi geliyor kulağına. come on baby let s go someone on the telephone... kendini bilme ki yokluklar da var gibi olsunlar. bilince yoklar yok varlar var oluyor. gelemeyenler ise hüzün. pazar geceleri maç sonrası eve gelince bir duşluk hüzün. bilince bu hüzün dönüyor rusça olarak sen istiyor duj verecek elli dolar daha sığlığında oluyor. ya da bir arkadaşın efkarlanırken şöyle ağız dolusu anlatmak istersen kelimatör oynama arzusuna dönüşüyor. hüzün iyidir aslında. uzun uzun seviştirir ruhları.
bu yıl öyle bir şey oldu ki okuyan. nefes aldım. bugüne kadar hiç almamışım nefes dedim. sonra geçti. sonra gene aldım. süzüldüm ayaklarım yerden kesildi insanlar gördüm deniz gördüm ağaçlar gemiler kumlar hem de hiç görmediğim gibi hiç bakmadığım yerden. ne gelmenin ne gitmenin çoşkusu ne gelemeyenin hüznü. hiçbir şeye benzemeyen bir görmek.
bu yıl öyle şeyler oldu ki, herkesin takdirini alırken, herkesin sevgisini kazanırken, saçlarını merak ettim. nasıllar acaba. gelenlerin gidenlerin gelemeyenlerin. dokunduklarım, dokunmadıklarım, dokunamadıklarım.
bu yıl öyle şeyler oldu ki okuyan, gene ağlamadım. ağlat beni ikibin13 son kıyağın bu olsun.

hamiş: en son hangi yıl da ağlamıştım acaba. hah hatırladım. neyse ki çok hala çok olmamış...

disiplinler arası keşmekeş

2 Aralık 2013 Pazartesi
yanan bir arabanın içinden sağ çıkan bir adam da olsanız, eninde sonunda beğendiğiniz filmler aynı olacaktır. shawshank redemption, tosun paşa, old boy.... sinema matematik gibi aksiyomlarla dolu bir disiplindir. matematik sinema gibi aksiyonlarla dolu bir disiplindir. örnek verelim galois. intihar ise sinema ve matematikten bağımsızdır, bir tercih değildir sürüklenme halidir. insanlar sürüklenmeyi tercih etmezler, hatta bir süre direnirler ve kimbilir belki de kalkarlar. buk der ki insanlar intihar eğilimimi cesaret sanıyorlar. ve buk kimbilir belki de sürüklenirken doğal yollarla ölmüştür. tarih olmayanları değil olmuşları inceleyen bir disiplindir. kişisel tarihten tutun da antik roma tarihine kadar. ve olmuşlar gerçeklikten ziyade onların nasıl kaydedildiği ile ilgilidir. onsekiz yaşındayken bir kadını sevmiş olabilirsiniz. yirmibeş yaşınıza geldiğinizde onsekiz yaşında o kadını sevmemiş olduğunuzu kaydederseniz resmi tarihiniz o kadının sevilmemiş olduğu yönünde sapmalar gösterir. romantik tarihçiler ve psikologlar aslında bunun bir savunma mekanizması olduğunu iddia edebilirler. onlara inanmayınız. psikologların çoğu korkunç insanlardır. ruhunuzun aydınlatılması gerçekte o kadar da iyi bir şey değildir. çünkü aydınlık olan şey tüm özelliğini yitirir. en fazla hayranlık, acıma, sevgi gibi şeyler beslenmesine yol açar ve sonrasındaki umursamazlık aydınlığı üzer. biz buna ekonomide vazoda duran çiçek etkisi deriz. ve botanik ilmi çiçeklerin ve diğer nebatatın öldürülmesi üzerine ahkamlar kesmez. bir çiçeğin kesilirken, yahut bir vazoda canı yanar mı diye hiç sormaz. bunu divan edebiyatçıları vakti zamanında kısmen de olsa sormuş olabilirler ancak edebiyat bir disiplinden ziyade kusma eylemidir. edip kişinin içindekileri boşaltıp topu diğerlerine atmasıdır. ali şeriati devrimin yediği çocuğudur. ve der ki sizi rahatsız etmeye geldim. oysa bir sosyolog rahatsız etmek için vardır. bir fanusun içinde yaşıyor olmak bunun bilincine varan kimi rahatsız etmez ki. demiş miydim intihar bir tercih değil bir zarurettir.