elmalar ve samsunglar

25 Ağustos 2012 Cumartesi


belki de bu yazıyı bu iki kodamanın yaptıklarından birisinden okuyor olacaksın, ve belki de ben bu iki kodaman kadar kodamış bir başkasının yaptığı bir işletim sistemiyle yazıyorum. işte tam da kucağındayken düzenin içimdeki anarko primitivist açığa çıktı. davayı gören yargıç olup şunu demek istedim kendilerine: patent ihlali bir kişiden çalmaksa, patent tüm insanlıktan çalmaktır. tüm insanlığa borçlusunuz.

ürün karşılaştırması için linki tıklayın.

somali'de sonbahar

15 Ağustos 2012 Çarşamba


kalamışta bir restoranda garsona kamışa su yürümüyor dedim. pipetinizi değiştireyim efendim dedi. efendim dedim. pipetiniz dedi. bir sorun var sanırım. evet ama sorun değil dedim. sorun dediğiniz nedir ki diye sordu. sorun dedim çözümü olan şeydir. saygıyla hemen efendim dedi ve bana yeni bir pipet getirmedi.

sakalımda bayrak bayrak aşk dalgalanıyordu, traş oldum geçti. milliyetçi duyguları kabaran bir türk büyüğü. bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır diye haykırdı. evet dedim traş olurken yüzümü kestim ve kanadı. aşk acısı dedi bir din büyüğü. bu sohbete neresinden dahil olmuştu anlayamadım bir türlü. saatlerdir dinmiyor dedim. yürek yanınca ten ne yapsın dedi. bu adamda iş vardı. din büyüğünden bahsediyorum. iş vardı. gel başla dedi. çileci olacaksın. bir lokma bir hırka artı ssk dedi. özel sağlık sigortası da yaptırıyoruz ancak bir yıl çileyi doldurman lazım dedi. bu kadar çileye hangi şirket poliçe düzenler ki dedim. milli reasürans galerisini işaret etti. işaret ettiği yere baktım milli reasürans galerisi ordaydı. içeri girdim bir sergi vardı. el yazısı aşk mektupları sergisi. her yaştan insanın yazdığı her dilden yazılmış aşk mektupları. latince bile vardı. bunun ne işi var burda diye düşündüm. yandaki tanıtım kutucuğunda bir kardinalin bir rahibeye duyduğu aşkı anlattığını öğrendim. ey aşk nelere kadirsin dedim. kadir gecesini kutlayan bir mesaj geldi telefonuma. yanlış göndermişler mesajı tüm islamına gitmesi gereken mesaj sadece bana gelmiş. onu din büyüğüne de danışarak tüm islam alemine ilettim. bir sürü bedava mesajım vardı nasılsa.

vekaleten

13 Ağustos 2012 Pazartesi
giden güne inat buluşmak üzere can baba;


diyelim yağmura tutuldun bir gün
bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
öbür yanda güneş kendi keyfinde
ne de olsa yaz yağmuru
pırıl pırıl düşüyor damlalar
eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni

diyelim için çekti bir sabah vakti
erkenceden denize gireyim dedin
kulaç attıkça sen
patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
ege denizi bu efendi deniz
seslenmiyor
derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
lapinalar gümüşler var ya
eylim eylim salınan yosunlar
onların arasında bulacaksın beni

diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
çakmak çakmak gözleri
meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
herkes orda sen de ordasın
herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
özgürlüğe mutluluğa doğru
her işin başında sevgi diyor
gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
bi de başını çeviriyorsun ki
yanında ben varım

yobaz yazı

6 Ağustos 2012 Pazartesi
islamın şartı kaç diye sordu hoca? bir dedi çocuk. otur yerine diye azarladı hoca. diğerini kaldırdı sen söyle dedi, duaları en hızlı ezberleyen çocuktu. beş dedi en çalışkanları. aferin dedi hoca say bakalım. tek nefeste saydı çalışkan çocuk. kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak,zekat vermek,hacca gitmek. aferin dedi hoca bir kez daha. ilk çocuğa baktı şimdi söyle dedi islamın şartı kaç? bir dedi çocuk. azar yemeye fırsat bile tanımadan. bir; o da inanmak. elindeki sopayla vurdu çocuğa hoca. otur dedi senden bir bok olmaz.

de de

5 Ağustos 2012 Pazar


annelerinizin dantelden ördüğü miğferlerle ölmezsiniz nöbet yerlerinde. kuvvet komutanlıklarının emridir.

bir er ortaya çıktı: komutanım benim annem tığ işi bilmez ölecek miyim ben?
bir komutan belirdi: öleceksin asker, birilerinin anası ağlamalı bu sefer de seninki olsun.
bir baba çıktı ortaya üç gün sonra: vatan sağolsun

konu vatan millet yahut silistre değildi, konu ölüm bile değildi. konu yalnızlıktı. nöbetteki yalnızlık. yalnızlıkla ölmüş birini tanımıştım. aslında ben onun yaşadığını sanıyordum. bi gün ne zaman öldüğünü söyledi. bi sabah uyanmış bir yıl kadar önce - bir kaç ayın lafını ölüler yapmaz, ben de yapmam- o gün ölmüş. hak rahmet eylesin dedim. bir arkadaşım var, bir aradayken en az ne kadar merdiven kullanırız oynadığım. bugün onla ölüm ve askerlik hakkında konuşmadım. ben onla ne dantel ne askerlik ne ölüm ne de telkari hakkında hiç konuşmadım. biliyorum bazı insanlarla daha önce bi şey söylemesen de dantel vs. hakkında hiç konuşmasan da hep yanındadırlar. neyse konu kimlerin yanyana olduğu değildi. cehenneme düşen bir tanıdığım, ruh çağırırken denk gelmişti o demişti. cehennemde bile kimle yanyana yanacağın belli değil diye. ey rahmetli demiştim. sen islamlık değil miydin? nasıl gördün cehennemi. müslüman basü badel mevt bekler. sus dedi, annem ve babama da söyleme. o gün bugündür sırdı aramızda bu konuşma. artık sırlığı kalmadı.

bir kitap okudum dedim birisine, kimdi hatırlamıyorum. birilerine birisinden bahsederseniz onları özlersiniz. ama hangi birisini özlediğinizi bilmezsiniz. bir kitap okudum hayatımda değişen bi şey olmadı ama neden bilmem çok etkilendim dedim. ne kitabı dedi, okumam yazmam yok benim. olsun dedim, şunu bilmek için bir şeye gerek yok; kadınların öyküleri, erkeklerin romanları can yakar bende. are you talking to me dedi. sus amına koydun ambiyansın diyemedim. sonra gitti şiirlerinden bir bukle getirdi. yağlı boya çalışmıştı. ben dedi renklerin dilinden anlarım okumam yazmam olmasa da olur. ben yine de yazarak anlatayım. bir kaç gün önce - hatta tam gününü vereyim perşembe günü- bir kitap aldım nargile içerken okuyayım diye. okudum gecesine ebem aradı seviştim ben diye. sessiz kaldım. nargile okurken okunan kitaplar vurmamalı. hatta ayakkabı dışında hiçbir şey vurmamalı. sevdiğim insan, hatta bu aralar zirveye oynar sevdiğimlikte, ayakkabı ve vurma analojisi yapmıştı bana. ayakkabı o yüzden ayrı.

sus artık dedi dede ikinci selamda. sema töreni böyle bi şey değil.

ayıplı şehir

3 Ağustos 2012 Cuma

sevişiyorduk
son yirmibeş yılın en yüksek sıcaklığı ölçülüyordu tenlerimizde
gölgede kırksekiz derece
biraz daha sevişsek
yanarak ölecektik

öldükten sonra yanmayı seçmiştik biz
doyduk sevişmeye
yan yana uzandık

uzmanlar bölgede su baskınları için uyarı yapıyordu
ateşimiz suyu yok edememişti
şiir yazalım dedik
içimizdeki ateşi söndürürüz hiç değilse