olmamış bir diyalog

31 Ekim 2010 Pazar
kadın: hayatım boyunca 2008 yılını özleyerek geçireceğim
adam: ne yapacaksın savrulacak mısın o özlem içinde oradan oraya
kadın: ...........
adam: hakkım olmalı senin dalın olmaya savrulma diye, o yıl ben de oradaydım bunun hatrına en azından
kadın: ...........

az mı seveceğiz çok mu

saatler iki yıl geriye alınsa ne olurdu
şimdi yanyana olurduk.

"peki o zaman daha mı az seveceğiz bir birimizi yoksa daha mı çok"

rüya bilmecesi

seni görüyorum diye rüyamda
gözlerimi açmıyorum
sabah akşam sabah akşam.........

çok kişisel bir yazı

18 Ekim 2010 Pazartesi
ilk kez çok kişisel bir yazı yazacağım bu bloga kişisel demek değil belki şahsi demek daha doğru olacak. lise bittiğinde beklediğim öss puanından daha düşük bir puan alınca dedim dokuz eylül deniz işletmeciliği anca olur bu puana ve izmirde kordonun sonunda gemileri seyretmeye başladım. limandaki gemileri dersaneye giderken kocam grimaldi gemisi gelir çarşambaydı sanırım şimdi hatırlamıyorum her geçişinde otobüs oradan o gemiyi görünce heyecanlanırım halbuki sarıdan nefret ederim ben. ama denizi severim gemileri de severim. olmadı ama denizcilik daha üst tercihime girdim. yıl boyunca kıçımı yırtıyordum ben iktisat okucam diye ve en çok istediğim okulu yazmadım mülkiyede iktisat'ı yazmadım. giremezsem üzülürüm diye. ama sonra bir de baktım aslında yazsam girecekmişim son öğrenci olaraktan. artık kimse o 2004te ankara iktisata son sırada giren kişi bilsin benim sayemde orada okuduğunu. dokuz eylül iktisat dediler ingilizce dediler git dediler evdekiler dedi, iç sesim dedi. gittim ben de. iktisat okudum ama gerçekten okudum sindire sindire anlaya anlaya. seviyordum iktisatı ama gemileri daha çok seviyordum. ve okul bitti askerlik her şeyin bir sırası vardı. okulu bitirince iş hayatına girme sorumluluğunu alamayacak mentalitedeysen ya askere gideceksin ya yüksek lisans yapacaksın. ben askere gittim. sonra geldim 3 ay geçti askerden geleli tam üç ay ve bir işe başladım. pidecinin bile vermeyeceği bir ilana başvurup türkiyenin en büyük gruplarından birisine girdim. ve gemileri seviyordum. yıllarca ben bankacı olmucam diyordum, denetçi de olmayacağım. ne olacaksın dediklerinde susuyordum ama bu ikisini olmayacaktım. olmamalıydım. el mecbur giriyordum sınavlarına. çünkü çok insan alıyorlardı bu sektörler. çok sayılı arkadaşım bu iki iş kolundan birisine girmedi. ben gemileri seviyordum. gemilerle kaynaşabileceğim bir işim oldu. gemi ayarlıyorum, başka başka yerlere gidebilsin diye benim de emeğim olan ürünler. zaten çocukkende hep enteresan gelirdi oyuncakların başka bir ülkede doğmuş olması. belki başka bir ülkedeki başka bir çocuk benim ona gönderdiğim şey için aynı heyecana kapılır. sanılmasın ki oyuncak yolluyorum başka diyarlara. bir maden gönderiyorum cam yapıyorlar o madeni işleyip ve çocuklara oyuncak da oluyordur o camdan ya da içtikleri gazozun şişesi. çocukları sevmem gemileri severim ben. ama çocuğum olsun isterim. kızım olsun. saçlarını iki taraftan bağlayım uzaylı gibi gezsin ortalarda pembe esvaplarıyla. bilenler bilir hangi ismi koyacağıma kızıma. neyse gemileri seviyorum ben. ve hep hayalini kurdum yurtdışında yaşamanın ve yaşadım iyi kötü 4 ay yaşadım. ergenlikten beri isterdim. ve soğuk olsun isterdim. izmirli adamın soğukla arası yoktur bilirim ama soğuğu özledim ben. karı özlemedim hiç merak da etmedim. ama soğuğu istedim hep. belki ellerim hep sıcaktı ya da ateşim varmış gibi kırmızı yanaklarım olduğu için hep sıcak gördüm kendimi. ve o yüzden soğuk istedim. insan kendinde olmayanı istermiş der bir alevi fıkrası o hesap benim ki de. ama gemileri hep sevdim. kocaman kocaman gemiler. izmir körfezinden süzülerek geçer. önlerinde eskort botu olur bazen. istabul boğazından geçiyor şimdilerde o gemiler. gemileri seviyorum diye midir bilmem o dandik ilan denize sıfır çalışacaksın dedi bana. eyvallah dedim. gemileri sevdim. ve iki kere çok sevdim ve iki keresinde de sevme dediler bana artık beni sevme. ben de tamam dedim. sevmek nasılsa bitmez. bir kere var oldu mu bitmez. bunu ben demiyorum bilim diyor. ama durabilir. gelişmez. iki kere çok sevdim ikisi de sevme artık dediler. sevmemi durdurdum. ikisinde de sadece sevmemi durdurmadım aslında iç organlarımı durdurdum. hayatımı durdurdum. ama insanlar görmedi ne kadar acı çektiğimi. iç organları çalışmayınca insanlar acı çekiyormuş bunu öğrendim. ilkinde nazım'a kulak verdim dedim ki sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda mı? ikinci de can baba'ya olmuyorsa zorlamayacaksın dedi o boğuk sesle. olur can baba dedim. bıraktım. ama ne yalan söyleyim hala koşarım can baba telefon çalınca belki oldurmadan olmuştur diye. ya da hala gözüm şirketten çıkınca üsküdar iskeleye doğru bir silüet arar eğer yolum o tarafa düşmüşse. seni bekliyordum der belki diye. ama olmuyorsa olmayacak can baba.
gemileri sevdiğimden midir nedir? hep aynıyım ben, kilo almak dışında ne yüz ifadem değişti bugüne kadar ne de kafasal özelliklerim. gemiler gibi işte bir gemi inşa olduğunda da aynıdır. anca belki boyarlar. ve hep gider gelir. hep yüzer aynı yüzer. gemileri sevdiğimden sanırım. gemileri sevdiğimden midir nedir? mutluysam eğer hep, ve ölürken de mutlu olacaksam bu yüzden sanırım. hep aynıyımdır ben ortalamayımdır. ortalama bir zekam vardır, ortalama zevklerim, ortalama bir aileden gelmişimdir, ortalama bir mizah anlayışım, ortalama bir mutluluğum, ortalama bir mutsuzluğum yoktur sadece. şiir severim ben gemiler kadar. anlamışsınızdır belki de. her şeye yetişilir hiç bir şeye geç kalınmaz der edip cansever, canını sevdiğim ah güzel edip abim benim, ne hızlı gidersen ne yavaş gidersen tüm hayatta doğrudur her şeye yetişilir. hızlı gidersen erken gidilir ya da geç çıkılmıştır. yavaş gidersen geç kalınmıştır ya da erken çıkılmıştır. orta hızda giderim ben hayatta. gemiler gibi.
her istediğim şey biraz rastlantısal oldu benim. sanırım o kadar hücre arasında benim kazanma sebebim de rastlantısaldı. mesela ilk cinsel deneyimim tamamen denk geldi. ya da ilk sevgilim. ya da son sevgilim ya da ilk terkedilişim ya da son terkedilişim. ya da anneannemin beni terkedişi sapasağlam kadın sarıldım sırtına vurdum özlemle. dur ciğerimi parçalayacaksın dedi. üç gün sonra akciğerleri şişti öldü. tamamen denk geldi. ama çok ağlamıştım. ya da dedim az öncede yurtdışına çıkmam. epeydir girmediğim bir derse girdim hoca bir cümle söyledi. sonra gittim başvurdum ortalık biraz birbirine girdi ve ben erasmusa katıldım. o derse girmemek için de yeterince sebebim vardı aslında. dedim ya hayal kuruyorum ben sonrasını bırakıyorum. eğer olursa hayallerim denk gelmiş oluyor olmuyorsa unutuyorum yeni bir hayal kuruyorum. mesele hayal kurarken haddini bilmekte. bazen sorarım kendime gerçekten çok isteyip ulaşamadığım ne var diye. aslında yok. illaki vardır ama bu olmazsa olmaz dediğim şeyler. bazen sorarım kendime bu olmazsa olmaz dediğim ne var diye. aslında yok. mesela sonbahar filmini izlemek istiyorum ilk okuduğumdan beri izleyemedim. ama önemli değil. bir gün izlersem de ya da izlemiş olsam da önemli değil. bu şekilde yaşamak hayatı çok basit aslında. basit yaşayınca basit ölünüyor. ve ben öldükten sonra benim hakkımda tek bir şey söylensin istiyorum. kendi halinde bir adamdı. bu kadar tek bir kelime fazla değil. ve inanarak söylesinler. herkes kendisiyle yaşıyor dünyayı çünkü bir başkasını davet etmek aslında kötü. ben mesela bir ülke kurmuştum vakti zamanında bir dünya aslında. lapetitemortya olsun adı mesela. birisi geldi girmek istedi. buyur ettim. çıktı gitti sonra dünyadan. beni yalnız bıraktı, kendisi kendi dünyasını yaşayamamış oldu benim dünyamdayken. en güzeli komşu dünyalarda yaşayabilmek. birisi bir daha beni severse ve ben de onu seversem çağırmayacağım lapötimortya'ya. yalnız kalmak çok kötü çünkü. ben gemiler kadar yalnız olmayı da severim. hatta bir gemi kadar yalnız olmayı da severim. okyanusun ortasında yalnız başına gitmeyi. ama yalnız kalmayı sevmem. yalnız kalmak çok kötü. bir kere kaldım aklımı yitiriyordum. yalnız kalmasın insanlar. yalnız olsunlar istediklerinde ama yalnız kalmasınlar. gerçi kendileri bilirler. ey okuyucu ihtimal bu yazıyı okumayacaksın ve ihtimal senin umrunda değil ve ihtimal daha yazılacak bir sürü şey var ama yeter. ne demiş mevlana sözü kısa kesmek lazım vesselam.

diriliş

15 Ekim 2010 Cuma
gelirsin diye pencereyi açık bıraktım uyurken
kuşlar da üşür

denmiş

1 Ekim 2010 Cuma
seni seviyorum. ve korkarım bu illet ölene kadar bırakmayacak yakamı.

senin için.

"ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
sana uzun heceli bir kent vereceğim
girilince kapıları yitecek ve boş!

azizim, güzel atlar güzel şiirler gibidirler

öldükten sonra da tersine yarışırlar, vesselam!"

Söylenmiş sözdü
Tersine yarış başladı