love of gravity

28 Aralık 2010 Salı
yalan söylüyorlar
elma değildi newton'un kafasına düşen
aşk acısıydı
newton'un yüreğine düşen
elma adem ve havva'nındı
aşktı elma

bir ağacın altında oturuyordu newton
aklına geldi birden sevdiği
aklına geldi birden sevdiği yoktu artık
ağlamaya başladı newton içine doğru

derler ki
gözden kalbe giden
bir gözyaşı tüneli vardır
ne kadar içine ağlarsa insan
o kadar paslanır yüreği

dar ağacı ve oruç

27 Aralık 2010 Pazartesi
taze ergendim o zamanlar dini biliyordum ezoterizm, sufizm ilgimi çekiyordu mevlana, şems neyse de bir adem vardı babasıydı aslında insanlığın. üç beş sözünü hatırlarım hala ve hala hatırladıkça tüylerim diken diken olur. bilirsiniz yurt yayınları tarih seti gibi bir şey çıkarmıştı. nerdeyse hepsini okumuştum. bir arkadaştan almıştım kitabını sonra denizli'ye giderken tren'de unutmuştum. sonra yıl sonra kitabını kaybettiğim kişiye aynısını gene almıştım.
çok hikayesinin gerçek olduğunu sanmıyorum. ama bazen insanlar sanmadıkları şeyin olduğunu bilirler. eğer din iyi bir şey yaptıysa tarihin herhangi bir döneminde, mistikleri çıkardığındandır. düşünüyorum bu adam gibileri din olmasa asla hatırlanmazdı.
neyse elimde senin yazdığın hiç bir şey yok. kitapların altını çizmeyi sevmem beyin kıvrımlarının altını çizmeyi sevdiğim kadar. bugün seni andım ihtiyar adam iyi ki öldürülmüşsün.

"bazen allaha ulaşmak için iki rekat namaz kılmak yeter, ancak o namazının abdestinin insanın kendi kanıyla alınması gerekir."

üçüncü derece denklemler ve gökyüzü

taze ergendim o zamanlar internet falan hak getire vardı sağda solda evlerde ama benim bilgisayarım bile yoktu. bir odam vardı terasta. müstakil evler vardı o zamanlar uyunan, şimdi yoklar. ilk nerde okudum ve çok sevdim bilmiyorum, öte dünya varsa ve öte dünyada bir insanla içme şansımız olsa onunla içerdim.
bir ansiklopedi sayfasından kopardığım resmini gezdirmiştim sınıfta, tarih dersinde lise ikinci snıfta, o zamanlar liseler hazırlık dahil dört yıldı ya da aynı okulda yedi yıl okuyup birlikte büyüyen güzel insanlar vardı. düşünüyorum da bağlayıcı bir adam aslında çağının ötesinde. ve cesur, ve şanslı. şimdi yaşasa popülizm denen illetin kurbanı olurdu. tweeter'da mesela çok takipçisi olurdu.
bir itabını almıştım sevgi yolundan ikinci el arkasında tuzot yazıyordu. hala durur o kitap ve şimdi kafamı çevirip ona bakacağım. eskimez kitaplar bilirsiniz. ve eskimez bazı insanlar.
neyse kitabında yazıyordu pek adetim değildir altını çizmek kitapların. bugün seni andım yolda görsem tanımayacağım insan.

"sevgili seninle ben pergel gibiyiz
iki başımız var bir tek bedenimiz
ne kadar dönersem döneyim çevrende
ergeç başbaşa verecek değil miyiz"

aşkın elif hali ve gitar

taze ergendim o zamanlar güven erkin erkal'ın bir müzik programı vardı radyoda maksimum rock'tı sanırım adı. onu dinlerken walkmanden, o zamanlar walkmen vardı annem doğum günümde almıştı, orada duydum ilk kez şarkılarını ertesi gün tüm bedenimle uğraştım kasedini aradım, kaset vardı o zamanlar, az bi süre sonra buldum bir yerlerden kasedini ama hiç hatırlamıyorum nasıl olduğunu. bulamayımışım gibi değildi.
gitar sesini sevmem, hatta gitar çalgıların en rezilidir gözümde, onun şarkılarında sevdim gitarı. çok çok sonra biraz da kimya dawson şarkılarında sevdim, belki başka başka yerlerde anlık sevgilerim olmuştur gitara, hatırlamıyorum şimdi.
kim bilir ne zaman aldım kitabını, tabii insan sevince bir kere tanımaya çalışıyor. kitabı varmış aşkın elif hali diye. dün gece bi kere daha okudum. büyülenmedim ama ilk gençliğim geldi gözlerimin önüne. sadece bunu hissettim aslında. yeni bir şeylere hayran olmak için fazlaca gitgindim.
çok sevdiğim vardı o yıllarda. hala da severim o zamanlar sevdiklerimi ama epeydir yeni sevmiyorum bir şeyi.

neyse kitabında yazıyordu adetim değildir pek alt çizmek ama gençlik hatrına çizdim şu cümlesinin altını. dün seni andım yolda görsem tanımayacağım insan.

"içinizde ince bir sızı yinelendiğinde
eskiyensinizdir artık
siz eskimişsinizdir

ne güzel!"

domates paradoksu

küçükken yatmadan önce allah'a dua ederdim ben. allah vardı o zamanlar. küçük bir çocuk dua ederken çok şey öğrenir. ne istediğini öğrenir mesela ya da neyin olmayacağını büyüdüğünde. allah'a dua etmez oldum sonra. büyük bir çocuk öğrenmiştir istenenin olmadığını.

reasürans

23 Aralık 2010 Perşembe
anlıyorum ki sen
kocaman bir bütünün büyük bir parçası olmaktansa

küçücük ama bir bütün olmayı yeğliyorsun

ve anlıyorum ki ben
bu yaşımda bu gencecik yaşımda
daha sakalları bile çıkmamış
bir gün gideceğini bile bile gel diyorum

bütün olalım küçücük

destinasyon

19 Aralık 2010 Pazar
bir şeyi çok seviyordum ben
bir diyordum çok sevdiğim şeye
bir gün geldi sonra
bir şey gitti
bir şey oldu birden
bir bir gidiyordu sevdiklerim

bir adam demişti yıllar önce
"o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler"

durakta üç kişi adam kadın ve çocuk gibi değil

15 Aralık 2010 Çarşamba
hayatın geçtiğini bizim durduğumuzu sanardım çocukken
hala da öyle sanarım

durakta gelmeyen otobüsü beklerken
geçen otobüslere bakmak gibi

yineden

ah minel aşk
doğmak dediğin sonraki yüz yıllar için prematüre olmak değil midir?

sonbahar

11 Aralık 2010 Cumartesi
sıkışmışların filmi. gitmek isteyip gidemeyenlerin. gitmemek isteyip gidenlerin. kimsenin hiç bir şeyi olmayan.

hayatın filmi. benim filmim. artık yalnız uyanmak istemezsin ancak gözlerini açarsın kimse yoktur. film gibi. hayat gibi.

yemek duası

10 Aralık 2010 Cuma
ölmüş şairlerden besleniyorum
kanlarını içiyorum onların
kurumuş kanlarını
olmayan kanlarını

ölmüşlerin şarkılarından besleniyorum
etlerini yiyorum onların
çürümüş etlerini
kalmayan etlerini

ölmüş yazmışlardan besleniyorum
kanlarını içiyorum onların
çürümüş etllerinden
kalmamışlıklarından

unutulmuyor bazı ellerin yazdığı
bazı seslerin söylediği

unutulmadıkça seviliyor
unutulmadıkça özleniyor

vaveyla

4 Aralık 2010 Cumartesi
bir çocuğun ben annemi istiyorum
çığlığından ibarettir bulutlar

her taraf kapkaranlıktı ve pürüzsüzdü gök
bulutlar çıkageldi sonra
ağlama sen çocuk dediler
bundan sonra biz ağlayacağız

bir bulutun ağlamasından ibarettir yağmurlar

rebetiko

seni sevmem zor
sevmemem imkansız

çocuk oyunu

30 Kasım 2010 Salı
çok özlüyorum bazen ben
gözlerimi kapıyorum
kollarımı açıyorum

kim gelcek
kim gelcek diyorum
kimse gelmiyor

çok özlüyorum bazen

liberté égalité fraternité

28 Kasım 2010 Pazar
ah robespierre
sen de olmasaydın eğer

devrim önce
devrim önce kendi çocuklarını mı yer

mozaik

17 Kasım 2010 Çarşamba
farklı dillerde aşk yaşıyorduk
ben kürtçe seni seviyordum
sen rumca ben de diyordun

ben makedonca ölüyordum
sen ermenice gidiyordun

candide ya da iyilik saflık

13 Kasım 2010 Cumartesi
hep saflığımdan oldu bunlar
bak kuş dediler
döndüm baktım
almışlar önümden her şeyi
hep saflığımdan oldu bunlar

ama ya orada kuş olsaydı...

anlatamamak

her şey baştan yanlıştı zaten
antik yunan tragedyalarından
hiç bir şey bir sona bağlanmak zorunda değildi

her şey bir sona mutlaka bağlanacaktı

yazamamak

11 Kasım 2010 Perşembe
şenlik
korkarım hayat geçtikçe her uzvumuzdan
güm güm güm duyulan davul sesleridir

müzik
güm güm güm duyulan davul sesleridir
diğer gürültülere karıştıkça karışmış

lirik
diğer gürültülere karıştıkça karışmış
bir aşk şiiridir duyulmaz

asker mektubu

7 Kasım 2010 Pazar
hiç bir şey daha fazla hüzün kokamaz bir asker mektubundan,
sevilenden gelen kelimeler hiç bir zaman acıtamaz daha fazla
arada özlem varken, elle yazılmasa bile,

ve hiç bir şey daha fazla hüzün kokamaz o mektubu tekrar okurken
ve aylar sonra tekrar okuduğunda o olmadığında artık hayatında
ya da sen olmadığında onun hayatında artık

geriye kalan sadece hüzün ve kurulmuş eski güzel hayallerdir
'old and gold days'

"L olacak mıyız gene sahildeki çimlerin üstünde? Söz ver bana...
her şey geçer, göğe bakalım geçer. yeter ki yanımda ol,
yeter ki elimi tut..... her şey geçer. biz geçmeyelim. biz sadece
yürüyelim olur mu sevdicek? susalım bazen ama yürüyelim. söz ver bana"

olmadı.

çok sevilen bir dost sevdi diye yinelenenlerdir 3 ya da 4 tane

1 Kasım 2010 Pazartesi
öyle içime işlemelisin ki dedi adam
bakanlar yalnızca beni görsünler


*******************************


bir elbise istiyorum dedi güzel kız
simsiyah gözlerinin bir kaç ton açığı
lepiska saçları beline kadar uzanıyordu

bir elbise istiyorum kırmızı olsun
yanaklarından daha mı kırmızı diye soramadı terzi
bir elbise istiyorum kan kırmızısı olsun
seni seviyorum diyemedi terzi

model beğendi kız ölçüsünü verdi gitti
dur gitme diyemedi terzi
bembeyaz kaliteli bir kumaş çıkardı terzi dolaptan
ölçtü biçti
epeyce uğraştı
bitirdi elbiseyi
sonra derin bir uykuya daldı
son kez hatırladı kızın yüzünü

ertesi gün polisler kapıyı kırarak açtılar
terzi masa başında yüzünde tebessümle ölmüştü
masada kan kırmızısı bir elbise duruyordu
son yazabildiği şeydi terzinin

"haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekün kerım"


*********(ahmet uluçay'a)**********************


aksi kanıtlanmadıkça yalnızdır insan
sadece birileri vardır yanında
o da bir umut

aksi kanıtlanmadıkça sevilir insan
mutlaka birileri vardır seven
o da bir mutlak

aksi kanıtlanmadıkça üzülür insan
ölen birisinin ardından insansa, ölen
o da bir ihtimal


*********(grup yorum-bir görüş kabininde dinlenirken)**********************


öldünüz
üşüyorsunuz
gelenlere yer açtınız
ben gelmedim

güzel ezgilere söz oldu ölüleriniz
güç aldı gelenler cesetlerinizden
ben almadım

nefes alırken yazdığınız şiirlerle
çiçekler daha güzel koktu
öldünüz
daha güzel koksun diye çiçekler
onlara karıştınız
ben karışmadım


siz öldünüz
ben ölmedim


*******************************

olmamış bir diyalog

31 Ekim 2010 Pazar
kadın: hayatım boyunca 2008 yılını özleyerek geçireceğim
adam: ne yapacaksın savrulacak mısın o özlem içinde oradan oraya
kadın: ...........
adam: hakkım olmalı senin dalın olmaya savrulma diye, o yıl ben de oradaydım bunun hatrına en azından
kadın: ...........

az mı seveceğiz çok mu

saatler iki yıl geriye alınsa ne olurdu
şimdi yanyana olurduk.

"peki o zaman daha mı az seveceğiz bir birimizi yoksa daha mı çok"

rüya bilmecesi

seni görüyorum diye rüyamda
gözlerimi açmıyorum
sabah akşam sabah akşam.........

çok kişisel bir yazı

18 Ekim 2010 Pazartesi
ilk kez çok kişisel bir yazı yazacağım bu bloga kişisel demek değil belki şahsi demek daha doğru olacak. lise bittiğinde beklediğim öss puanından daha düşük bir puan alınca dedim dokuz eylül deniz işletmeciliği anca olur bu puana ve izmirde kordonun sonunda gemileri seyretmeye başladım. limandaki gemileri dersaneye giderken kocam grimaldi gemisi gelir çarşambaydı sanırım şimdi hatırlamıyorum her geçişinde otobüs oradan o gemiyi görünce heyecanlanırım halbuki sarıdan nefret ederim ben. ama denizi severim gemileri de severim. olmadı ama denizcilik daha üst tercihime girdim. yıl boyunca kıçımı yırtıyordum ben iktisat okucam diye ve en çok istediğim okulu yazmadım mülkiyede iktisat'ı yazmadım. giremezsem üzülürüm diye. ama sonra bir de baktım aslında yazsam girecekmişim son öğrenci olaraktan. artık kimse o 2004te ankara iktisata son sırada giren kişi bilsin benim sayemde orada okuduğunu. dokuz eylül iktisat dediler ingilizce dediler git dediler evdekiler dedi, iç sesim dedi. gittim ben de. iktisat okudum ama gerçekten okudum sindire sindire anlaya anlaya. seviyordum iktisatı ama gemileri daha çok seviyordum. ve okul bitti askerlik her şeyin bir sırası vardı. okulu bitirince iş hayatına girme sorumluluğunu alamayacak mentalitedeysen ya askere gideceksin ya yüksek lisans yapacaksın. ben askere gittim. sonra geldim 3 ay geçti askerden geleli tam üç ay ve bir işe başladım. pidecinin bile vermeyeceği bir ilana başvurup türkiyenin en büyük gruplarından birisine girdim. ve gemileri seviyordum. yıllarca ben bankacı olmucam diyordum, denetçi de olmayacağım. ne olacaksın dediklerinde susuyordum ama bu ikisini olmayacaktım. olmamalıydım. el mecbur giriyordum sınavlarına. çünkü çok insan alıyorlardı bu sektörler. çok sayılı arkadaşım bu iki iş kolundan birisine girmedi. ben gemileri seviyordum. gemilerle kaynaşabileceğim bir işim oldu. gemi ayarlıyorum, başka başka yerlere gidebilsin diye benim de emeğim olan ürünler. zaten çocukkende hep enteresan gelirdi oyuncakların başka bir ülkede doğmuş olması. belki başka bir ülkedeki başka bir çocuk benim ona gönderdiğim şey için aynı heyecana kapılır. sanılmasın ki oyuncak yolluyorum başka diyarlara. bir maden gönderiyorum cam yapıyorlar o madeni işleyip ve çocuklara oyuncak da oluyordur o camdan ya da içtikleri gazozun şişesi. çocukları sevmem gemileri severim ben. ama çocuğum olsun isterim. kızım olsun. saçlarını iki taraftan bağlayım uzaylı gibi gezsin ortalarda pembe esvaplarıyla. bilenler bilir hangi ismi koyacağıma kızıma. neyse gemileri seviyorum ben. ve hep hayalini kurdum yurtdışında yaşamanın ve yaşadım iyi kötü 4 ay yaşadım. ergenlikten beri isterdim. ve soğuk olsun isterdim. izmirli adamın soğukla arası yoktur bilirim ama soğuğu özledim ben. karı özlemedim hiç merak da etmedim. ama soğuğu istedim hep. belki ellerim hep sıcaktı ya da ateşim varmış gibi kırmızı yanaklarım olduğu için hep sıcak gördüm kendimi. ve o yüzden soğuk istedim. insan kendinde olmayanı istermiş der bir alevi fıkrası o hesap benim ki de. ama gemileri hep sevdim. kocaman kocaman gemiler. izmir körfezinden süzülerek geçer. önlerinde eskort botu olur bazen. istabul boğazından geçiyor şimdilerde o gemiler. gemileri seviyorum diye midir bilmem o dandik ilan denize sıfır çalışacaksın dedi bana. eyvallah dedim. gemileri sevdim. ve iki kere çok sevdim ve iki keresinde de sevme dediler bana artık beni sevme. ben de tamam dedim. sevmek nasılsa bitmez. bir kere var oldu mu bitmez. bunu ben demiyorum bilim diyor. ama durabilir. gelişmez. iki kere çok sevdim ikisi de sevme artık dediler. sevmemi durdurdum. ikisinde de sadece sevmemi durdurmadım aslında iç organlarımı durdurdum. hayatımı durdurdum. ama insanlar görmedi ne kadar acı çektiğimi. iç organları çalışmayınca insanlar acı çekiyormuş bunu öğrendim. ilkinde nazım'a kulak verdim dedim ki sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda mı? ikinci de can baba'ya olmuyorsa zorlamayacaksın dedi o boğuk sesle. olur can baba dedim. bıraktım. ama ne yalan söyleyim hala koşarım can baba telefon çalınca belki oldurmadan olmuştur diye. ya da hala gözüm şirketten çıkınca üsküdar iskeleye doğru bir silüet arar eğer yolum o tarafa düşmüşse. seni bekliyordum der belki diye. ama olmuyorsa olmayacak can baba.
gemileri sevdiğimden midir nedir? hep aynıyım ben, kilo almak dışında ne yüz ifadem değişti bugüne kadar ne de kafasal özelliklerim. gemiler gibi işte bir gemi inşa olduğunda da aynıdır. anca belki boyarlar. ve hep gider gelir. hep yüzer aynı yüzer. gemileri sevdiğimden sanırım. gemileri sevdiğimden midir nedir? mutluysam eğer hep, ve ölürken de mutlu olacaksam bu yüzden sanırım. hep aynıyımdır ben ortalamayımdır. ortalama bir zekam vardır, ortalama zevklerim, ortalama bir aileden gelmişimdir, ortalama bir mizah anlayışım, ortalama bir mutluluğum, ortalama bir mutsuzluğum yoktur sadece. şiir severim ben gemiler kadar. anlamışsınızdır belki de. her şeye yetişilir hiç bir şeye geç kalınmaz der edip cansever, canını sevdiğim ah güzel edip abim benim, ne hızlı gidersen ne yavaş gidersen tüm hayatta doğrudur her şeye yetişilir. hızlı gidersen erken gidilir ya da geç çıkılmıştır. yavaş gidersen geç kalınmıştır ya da erken çıkılmıştır. orta hızda giderim ben hayatta. gemiler gibi.
her istediğim şey biraz rastlantısal oldu benim. sanırım o kadar hücre arasında benim kazanma sebebim de rastlantısaldı. mesela ilk cinsel deneyimim tamamen denk geldi. ya da ilk sevgilim. ya da son sevgilim ya da ilk terkedilişim ya da son terkedilişim. ya da anneannemin beni terkedişi sapasağlam kadın sarıldım sırtına vurdum özlemle. dur ciğerimi parçalayacaksın dedi. üç gün sonra akciğerleri şişti öldü. tamamen denk geldi. ama çok ağlamıştım. ya da dedim az öncede yurtdışına çıkmam. epeydir girmediğim bir derse girdim hoca bir cümle söyledi. sonra gittim başvurdum ortalık biraz birbirine girdi ve ben erasmusa katıldım. o derse girmemek için de yeterince sebebim vardı aslında. dedim ya hayal kuruyorum ben sonrasını bırakıyorum. eğer olursa hayallerim denk gelmiş oluyor olmuyorsa unutuyorum yeni bir hayal kuruyorum. mesele hayal kurarken haddini bilmekte. bazen sorarım kendime gerçekten çok isteyip ulaşamadığım ne var diye. aslında yok. illaki vardır ama bu olmazsa olmaz dediğim şeyler. bazen sorarım kendime bu olmazsa olmaz dediğim ne var diye. aslında yok. mesela sonbahar filmini izlemek istiyorum ilk okuduğumdan beri izleyemedim. ama önemli değil. bir gün izlersem de ya da izlemiş olsam da önemli değil. bu şekilde yaşamak hayatı çok basit aslında. basit yaşayınca basit ölünüyor. ve ben öldükten sonra benim hakkımda tek bir şey söylensin istiyorum. kendi halinde bir adamdı. bu kadar tek bir kelime fazla değil. ve inanarak söylesinler. herkes kendisiyle yaşıyor dünyayı çünkü bir başkasını davet etmek aslında kötü. ben mesela bir ülke kurmuştum vakti zamanında bir dünya aslında. lapetitemortya olsun adı mesela. birisi geldi girmek istedi. buyur ettim. çıktı gitti sonra dünyadan. beni yalnız bıraktı, kendisi kendi dünyasını yaşayamamış oldu benim dünyamdayken. en güzeli komşu dünyalarda yaşayabilmek. birisi bir daha beni severse ve ben de onu seversem çağırmayacağım lapötimortya'ya. yalnız kalmak çok kötü çünkü. ben gemiler kadar yalnız olmayı da severim. hatta bir gemi kadar yalnız olmayı da severim. okyanusun ortasında yalnız başına gitmeyi. ama yalnız kalmayı sevmem. yalnız kalmak çok kötü. bir kere kaldım aklımı yitiriyordum. yalnız kalmasın insanlar. yalnız olsunlar istediklerinde ama yalnız kalmasınlar. gerçi kendileri bilirler. ey okuyucu ihtimal bu yazıyı okumayacaksın ve ihtimal senin umrunda değil ve ihtimal daha yazılacak bir sürü şey var ama yeter. ne demiş mevlana sözü kısa kesmek lazım vesselam.

diriliş

15 Ekim 2010 Cuma
gelirsin diye pencereyi açık bıraktım uyurken
kuşlar da üşür

denmiş

1 Ekim 2010 Cuma
seni seviyorum. ve korkarım bu illet ölene kadar bırakmayacak yakamı.

senin için.

"ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
sana uzun heceli bir kent vereceğim
girilince kapıları yitecek ve boş!

azizim, güzel atlar güzel şiirler gibidirler

öldükten sonra da tersine yarışırlar, vesselam!"

Söylenmiş sözdü
Tersine yarış başladı

yazırık

29 Eylül 2010 Çarşamba
duyuyor musun bazen çok özlüyorum koşuşturmacanın arasında, içim kaplanıyor bir sıcaklık ile sanki ağzımı açsam ejderha misali, ağzımı açamıyorum. kimseye diyemiyorum nasıl özlediğimi, yanmasınlar diye.

emniyet genel müdürlüğünün mesajına heyecanlandım bugün. egm olduğu için değil. egm
olmayabilir diye. ya da vodafone'nun şebeke mesajları. çok heyecanlandırıyor beni. hele birileri aramayagörsün elim ayağıma dolanıyor. taa ki telefona bakana kadar.

zil çaldı hayırdır dedim dışımdan. keşke dedim içimden. keşke sen gelmiş olsan. yapmazsın biliyorum ama keşke sen gelmiş olsan. elektrikçi gelmiş.

öğle arasında bugün deniz kenarı bir kafeye gittik üsküdarda iş insanları ile. gelemeyeceğim dedim. seninle gelemeyeceğim buraya. gelemeyeceğim çünkü biz gittik.

nargile içesim var bir süredir. hatta marpucu ağzıma bağlasınlar yaşam destek ünitesinin nefes hortumu misali. belki daha rahat nefes alırım.

orhan veli dediymiş vakti zamanında. düşünme arzu et sade bak böcekler de öyle yapıyor ile birlikte. öyle bir havada gel ki vazgeçmek mümkün olmasın. yanlış havada gelmişim sana.

gelgitlerle başlayan hayat bu yazıya da hep gelgitlerle mi yansıdı ne. ya da daha çok gitlerle. keşke gelgellerle başlasaydı hayat. hiç gidilmezdi o zaman.

alışkan

her şeye alışılıyor
herkese alışıldığı gibi

ama nefessiz kalmak kötü

to do list

27 Eylül 2010 Pazartesi
riga'ya gitmek
bir kez daha helsinki'ye gitmek - söz verildiği gibi-
kanatçı haydar'a gitmek
medrano sirkine gitmek
kabak koyuna gitmek

hep yalnız uyanmak - saçla oynayamamak

chuck'ın yeni sezonunu izleyememek
dreamers hakkında konuşmamak
blog yazamamak
hiç bir şeyden tat alamamak
kimselere öldüğünü söylememek

hep yalnız uyanmak - saçla oynayamamak

selvuşkayı can'sız bırakmak
kim bilir bir daha ne zaman ağlamak
yaşamak gereği mutlu olmak
mutlu olmak gereği gülmek
güzel olmak

hep yalnız uyanmak - saçla oynayamamak

özel olmayı istememek
gerçeklerle bir daha yüzleşmek
ağlayarak traş olurken jiletin yanlışlıkla kaymasını istemek
jiletten korkmaya devam etmek
ölümden korkmamaya devam etmek

hep yalnız uyanmak - saçla oynayamamak

bir yerden yüklü miktarda para beklemek
o parayı tek başına harcamak
o parayı tek başına harcamamak için istememek
bir yerden yüklü miktarda para beklememek
film ekimine en az iki katılımla tek başına gitmek

hep yalnız uyanmak - saçla oynayamamak

8174 gün daha nefes almak
kesif bir barut kokusu
özel olmayan güzel bir hayat
güzelliklerin girdiği güzel bir hayat
1 hayat - 1 hayatsızlık
1 hayal - 1 hayal daha
kaç olmak
1 olmak
1 birini seven iki kişinin soba varsa tabi o zamanlar sobanın karşısında kestane pişirdiği tarih (12.02.2033)
kesif bir barut kokusu

bir ölü iki

22 Eylül 2010 Çarşamba
"bardağın dolu yarısını görmüyorsun"

yarım bardak olacağına
yarim sen olaydın

fahişeyle bedavaya birlikte olan adamın hikayesi

7 Ağustos 2010 Cumartesi
kaç para istiyorsun dedi adam
parasız da yaparım senden hoşlandım
amerikan filmlerinden fırlamış gibiydi sahne
amerikan filmlerine konu olacak kadardı gerçek
evime gidelim dedi kadın
gittiler adam şanslı hissediyordu kendini
kadın çıplaktı
adam çıplaktı
yatak kan kırmızıydı
umursamadı adam
korkmadı adam
önce dedi kadın ellerini bağlayalım
adam şanslı hissediyordu kendini, heyecanlı
kadın bağladı ellerini adamın yatağa
sonra ağzını dikti adamın
kadın çıplaktı
adamı dikmişti
korkuyordu adam
kadın anlamadığı bir şeyler söylüyordu
debelenmese de anlayamacağı şeyler
bağırmaya çalışınca acıyı hissettiğini anlayamayacağı gibi
kapıyı kim açtı bilinmez günler sonra
ağzı ve gözleri dikilmiş çıplak adamın üzerinde donmuştu kan
ne yazdığını anlamamıştı okuyan
adamın da anlamayacağı gibi

"le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshuru"

aşk şiiri

sana aldığım çiçekler
çok kötü kokuyordu ya
bilmiyorsun güzelim
o koca buketin içinde bir kedi leşi vardı.

cevaba girmek

19 Haziran 2010 Cumartesi
sen ölürsen
ben ölemem
ölmek için yaşamak gerek
sensizlik demek
yaşamamak demek

masalların altında

22 Mayıs 2010 Cumartesi
bir barda oturuyordum dün gece, yanıma kırmızı başlıklı bir kadın yaklaştı. bir bira ısmarlarsan sana masal anlatırım dedi, otur dedim.sen kırmızı başlıklı kız mısın yoksa dedim? koca kadın olmuşsun. sen de dedi kocaman adam olmuşsun. ee neler geçti başından anlatsana dedim. hiç sorma dedi. senin dinlediğin zamanlardaki gibi temiz değilim artık dedi. o avcı vardı ya, beni kurdun midesinden çıkaran, sübyancı bir sapıkmış önce tecavüz etti bana sonra da sattı pezevenk. anneannem, annem ses çıkaramasın diye verdi üç beş kuruş. onaltıma geldiğimde çocuk aldırdım, babası öldürmekle tehdit etti beni, babası dediysem öyle adam gibi adam sanma avcıdan sonraki pezevengimdi benim, uyuşturucu illetine de onun zamanında başladım, beş lira için kaç adamla yattım biliyor musun? beş lira diyorum bir paket sigara parası. haplanıp gelmiş bi gün bu, çocuğu aldırdıktan sonra, elinde bıçak hiç çocuk sahibi olmayım diye rahmimi kesecekmiş. iki kere savurdu aha şuraya kasıklarıma doğru yere yığılmışım zor aldılar elinden bıçağı herhalde. bir hafta hastanede yattım. para istedi hastane nerden bulayım o kadar parayı kaçtım gene sokaklara, vesika alayım dedim bi ara keranede çalışırım, orası da başka bir pislik 22 yaşımdayım şimdi ama daha yaşlı gösteriyorum değil mi diye sordu. bi şey diyemedim kafa salladım sadece. demek benden küçüktü. ee dedim diğerlerinden haberin var mı? olmaz olur mu dedi. pamuğu görüyorum o da aynı yoldaydı benimle onu da prens düşürmüş, bi ara aynı adamla çalıştık, ama sonra o gitti, en son birisinin dostu olmuş diyorlar adam buna ev falan tutmuş, zenginmiş falan filan... alaattin ne oldu dedim haberin var mı? bıçakladılar onu öldü geçen kasımda ameliyat parası biriktiriyordu kadın olacaktı, en son ölmeden bir ay önce görmüştüm çok zor diyordu böyle yaşaması, bıktım artık.belki de intihar edecekti, külkedisi gibi. aa dedim o da mı öldü? tabi dedi o garipte bir divane oldu, kafayı kırdı sonunda bileklerini kesti. ayakkabısı oldu ya kralın oğlu evlendi onunla sonra herifçioğlu başka karılara gitti ne yalan söyleyim bana da geldi üç beş kez parası vardı, ama içkiden kumardan kalkmıyordu başı, para kaybeder bunu döver, içer bunu döver, çok çocuk istedi külkedisi hayata tutunacak bir daldı çocuk onun için ama olmadı işte vermedi allah, dayanamadı kafayı kırdı belki de kocası çok vurdu da delirdi, bi gün herif bi gitmiş eve kız yatakta yanında oyuncak bebek her yer kan içinde.bileklerini kesmiş anlayacağın. ali baba ne yapıyor dedim? içerde o dedi her yol vardı onda da haramilerle bir oldu mafya oldu, benim pek aklım ermez ama kara para mı ne aklıyormuş, bi para mevzusu olmuş şimdi içerde ama çıkar herhalde bir iki yıla. çıksa ne olacak ki yine girer.
birası bitti. bana müsade dedi. sağol bira için de. sen sağol dedim. gitti. kim bilir bu gece nerde, kiminle ve sigarası var mı?

deme

9 Nisan 2010 Cuma
tanrının bir sesi varsa dedi adam
o ses edith piaf'ınki olmalı

bağımlılık bildirisi

3 Nisan 2010 Cumartesi
özgürlüğümü alıyorum ellerime
sana veriyorum
al istediğini yap
ben sadece seni istiyorum

kalbimde istiyorum
içimde istiyorum
işte tam burda istiyorum
ben bağımlılığımı istiyorum

her şeyimi veriyorum
seni istiyorum
sadece seni istiyorum
ben sadece seni istiyorum

dertleniş

bugün çok çabuk geçti
hep aklımda kalacaksın

kıyamet tasvirleri - dies irae manzaraları olarak da bilinir

çıplaklık inecek gökyüzünden
tüm çıplaklığı ile belli olsun diye her şey
buram buram ter kokacak
kadın teri, erkek teri...
bir sevişme arzusudur tutacak bedenleri
elini tutacağım tüm çıplaklığımla
kulağına fısıldayacağım:
-kıyamet gün batımında olacak demiştim sana, insanlar sonrasında sevişsinler diye

çıplaklık inecek yeryüzüne
melekler sahneyi hazırlayacaklar
buram buram ter kokacak
kutsal kitap bağıracak:
-tek bir kişinin pis kokusunu duymayacak bazıları
elini tutacağım tüm varlığımla
kulağına fısıldayacağım:
-kokmuyorsun, ter kokmuyorsun

melekler sahneyi hazırlayacaklar
ayaklarımızı uzatacağız denize doğru
kulağına fısıldayacağım:
-dünya en güzel denizin üstünden batar, sen kokmuyorsun
elimi tutacaksın tüm çıplaklığınla
kulağıma fısıldayacaksın:
-şu karşıdaki duvar araf değil mi?

elimi bırakmadan koşmaya başlayacağız denizin üzerinde
duvara tırmanacağız
ayaklarımızı tekrar denize uzatacağız
kulağına fısıldayacağım:
-sonsuza dek burda sıkışıp kaldık, seninle, neden daha önce kopmadı ki bu kıyamet

dünyanın batışı en güzel araftan seyredilir
sahneyi en iyi gören yer burası
elini tutacağım tüm yokluğumla
(arafta sıkışanlar yokturlar artık, kokuyu duysalar da)
kulağına fısıldayacağım:
-sana bakınca kokmuyor hiç bir şey, sana bakacağım sonsuza kadar, neden daha önce kopmadı ki bu kıyamet

şarap yağacak gökten, sana beyaz, bana kırmızı,
günah yağacak gökten sahneye
izleyip izleyip güleceğiz.
-baksana şu bizim günahımız değil mi, cehennemde neden değiliz?
kutsal kitap bağıracak:
-o gün herkesin günahı sahnelenecek; kokusunu duymayanlar birbirinin, sonsuzluk sizindir!!!

küçük büyük ilişkiler ölümle doğumla

21 Şubat 2010 Pazar
doğum küçükken bir bebeğin dünyaya gelmesinden ziyade bir arkadaşın dünyaya gelmesiydi
ölüm büyükken bir yaşlının dünyadan gitmesinden ziyade bir
arkadaşın dünyadan gitmesiydi

de

7 Şubat 2010 Pazar
aşk bir etkileşimdir.

yabancı bir tür

23 Ocak 2010 Cumartesi
neden yazamıyorum sana biliyor musun küçük ölüm. asker ettiler beni de ondan.nöbet tutarken bazı bazı geliyorsun hah diyorum evde olsam sana yazardım. sonra bir hayat telaşı unutup gidiyorum yazacağım şeyi. arada geliyorum çarşıya sevdiğimi görmek varken buraya yazmak ne cüret. bunu diyen : "bugün aklıma geldi de izmir'in ne kadar küçük bir kısmı bana yetebiliyormuş meğer. seninleyken sanki daha büyüktü bu şehir. naptın kocaparça, şehrin bir ucundan koparıp da mı gittin?"
bunu duysun: seni seviyorum.