aşkların çarpışması

30 Nisan 2015 Perşembe
radyoda the police çalıyordu. muazzam roxanne şarkısı. bana istemdışı moulin rouge filmindeki o sahneyi hatırlattı. aklıma bekir geldi. uğur abla geldi. aynı istemdışılıkla bir bağ kurdum roxanne ablanın sitarcı ile o hüzün dolu aşkıyla. bağ hüzündü. iki farklı aşk hikayesi tek bağ hüzün. oysa sadece dört kişi arasında üç kişilik bir hüzündü bu. sitarcıyla roxanne aşkı iki kişilik bir aşktı. bekir'in ise aşkı uğur ablaya olan tek kişilik bir aşktı. elimde bir aşk bir meşk kalmıştı böyle bakınca. kavuşunca meşk kavuşamayınca aşk olur derler. iki orospu iki adam bir aşk bir meşk. kavuşunca hüzün çaresizliği çağırdı. kavuşmayınca kabullenişi. çok benzer gelmişti oysa bu iki farklı hikaye. çok benzersizmiş. her aşk ne kadar benzer fakat ne kadar biricik. parmak izi gibi.

bu keşmekeşte uykuya dalarken sahne the police'e kalsın. bunun üstüne daha sonra tekrar konuşalım.


single malt

27 Nisan 2015 Pazartesi
yazdıklarımda bir yahut iki kişi var. üç kişilik yazılarım yok. dört kişilik hayal gücüm dahi yok. çevremde ne kadar çok insan var oysa ki. görseniz sosyal dersiniz. neden bu yalnızlık. kim beni bu hale koydu. hep mi böyleydim. evet hep böyleydim sanırım. geriye dönüp baktığımda bir sürü insan sayabilirim hayatımda bulunmuş. hala olanları da düşünün. yeni eklenenleri de düşünün. çok insan var. buna rağmen geri dönüp baktığımda kendime dair bir şeye hep yalnız olduğum zamanlar geliyor gözümün önüne. bir çocukken okula tek başıma gittiklerim, bir gençken okuldan tek başıma döndüklerim. dolmuşta ön koltuğa oturmaya çalışan bir genç. televizyon dahi olmayan sadece kitaplı ve tüplü sobalı odada oturuken ben. masasında çalışırken kimseye tek kelime etmeden saatlerce ekşi sözlük okuyan ben. sinemaya tek başına gitmek için kimseye haber vermeyen telefonuna cevap vermeyen ben. gecenin bir vakti odasından kalkıp dolaba bira almaya giden bir adam. çok sevdiği kadınla ilgili anılarında bile kadından ziyade onun yanına gitmek için tek başına bindiği otobüs olan bir genç. oysa inanın bana hayatımın o kadar büyük kısmında başka insanlar var ki. ve inanın bana onlar benim gerçekten yalnız olduğuma inanmayacak kadar bilmiyorlar bunu.

belki bu yüzden single malt viskileri seviyorum.


seyduna

16 Nisan 2015 Perşembe
göğde hilal vardı. herkesin ışıklarını söndüp yattığı saatlerdi. balkonda oturanların fısıltıyla konuşacakları saatler. fısıltıyla konuştuğumuza göre balkondaydık. balkonda olduğumuza göre oturuyor olmalıydık. oysa öyle değildi. ben onun karnında yatıyordum, uzun saçlarıyla oynuyordum. o içi saman dolu görünümlü, kebapçı minderi gibi şeylere yaslamıştı başını. o da benim yüzüme dokunuyordu. bazen huylanıyordum. odada bilgisayar açıktı. youtubeda bir kaç saat süren zeki müren kayıtlarından birisi açıktı. balkona az ses geliyordu. çünkü konu komşu uyuyordu. konu komşular olunca birileri her daim uyurdu zaten. bunu ona ben söylemiştim. toplu yaşam siteleriyle ilgili konuştuğumuz bir günde. sık sık gündelik şeyler hakkında konuşurduk. ben açık oluyordum mütemadiyen ne sorulduysa söylüyordum. peyniri kim yedi? ben. ünzile kaç koyun ediyor? sezen aksu. hegel öldüğünde marx sadece onüç yaşında bir ergenimsi olmasına rağmen hegel beni bir tek marx anladı o da yanlış anladı demiş midir? sanmam, şehir efsaneleri keyiflidir.
böyle böyle neler neler konuşmadık ki. balkondaydı göğde hilal vardı. her yer çok karanlıktı. yüzüme dokunurken, keşke gökyüzü senden daha karanlık olsaydı dedi. o an gözünden yaş akıyor olmalıydı. ara ara karnından yarım mekik pozisyonunda doğrulup içe içe bitirdiğim bira bitmişti. dolapta yeni bira vardı. hava sıcaktı. balkon genişti. ve o haklıydı.

film festivali seçkisi

8 Nisan 2015 Çarşamba
insanlar gelip bizde sekiz on gün kalabilirler. ben bir şey demem. sen de bir şey deme. onlar da bir şey demesin. yoksa çok ses oluyor. her kafadan başka bir ses çıkıyor. alıyor başını gidiyor evden. biz bize kalıyoruz yine. filme falan gitmek icap ediyor. filmden festival yapıyorlar. insanlar da yiyor bunu. birisi de demiyor ki. filmden festival mi yapılırmış fatma. filmden çok güzel yahni yapılır. bol soğanlı. bu çağda kimsenin ne ağız tadı var. ne film zevki. herkes laf olsun diye, dostlar görsün diye film yiyor. eskiden olsa köpeğe vermeyeceğin filmler, şimdilerin aman efendim canım efendim yerlerinde görülüyor. neden böyle oluyor diye düşünecek oluyorum bazen. vazgeçiyorum açıyorum dolabı alıyorum eskilerden bir film. ediz hunlu filiz akınlı. atıyorum mikrodalgaya onbeş dakka sonra mis gibi oluyor. dolaptakiler bitince ne yapıcam bilmiyorum. iyiki rahmetli babamgille kadim dostu gökselbaktagir epeyce stok yapmışlar. ondan kalan en güzel miras. benim karım çocuğumuza gebeyken kaza geçirip ölmemiş olsaydı ben de ardımdan ona afiyetle yiyebileceği filmler bırakırdım. en azından birileri iyi anardı beni.