love of gravity

28 Aralık 2010 Salı
yalan söylüyorlar
elma değildi newton'un kafasına düşen
aşk acısıydı
newton'un yüreğine düşen
elma adem ve havva'nındı
aşktı elma

bir ağacın altında oturuyordu newton
aklına geldi birden sevdiği
aklına geldi birden sevdiği yoktu artık
ağlamaya başladı newton içine doğru

derler ki
gözden kalbe giden
bir gözyaşı tüneli vardır
ne kadar içine ağlarsa insan
o kadar paslanır yüreği

dar ağacı ve oruç

27 Aralık 2010 Pazartesi
taze ergendim o zamanlar dini biliyordum ezoterizm, sufizm ilgimi çekiyordu mevlana, şems neyse de bir adem vardı babasıydı aslında insanlığın. üç beş sözünü hatırlarım hala ve hala hatırladıkça tüylerim diken diken olur. bilirsiniz yurt yayınları tarih seti gibi bir şey çıkarmıştı. nerdeyse hepsini okumuştum. bir arkadaştan almıştım kitabını sonra denizli'ye giderken tren'de unutmuştum. sonra yıl sonra kitabını kaybettiğim kişiye aynısını gene almıştım.
çok hikayesinin gerçek olduğunu sanmıyorum. ama bazen insanlar sanmadıkları şeyin olduğunu bilirler. eğer din iyi bir şey yaptıysa tarihin herhangi bir döneminde, mistikleri çıkardığındandır. düşünüyorum bu adam gibileri din olmasa asla hatırlanmazdı.
neyse elimde senin yazdığın hiç bir şey yok. kitapların altını çizmeyi sevmem beyin kıvrımlarının altını çizmeyi sevdiğim kadar. bugün seni andım ihtiyar adam iyi ki öldürülmüşsün.

"bazen allaha ulaşmak için iki rekat namaz kılmak yeter, ancak o namazının abdestinin insanın kendi kanıyla alınması gerekir."

üçüncü derece denklemler ve gökyüzü

taze ergendim o zamanlar internet falan hak getire vardı sağda solda evlerde ama benim bilgisayarım bile yoktu. bir odam vardı terasta. müstakil evler vardı o zamanlar uyunan, şimdi yoklar. ilk nerde okudum ve çok sevdim bilmiyorum, öte dünya varsa ve öte dünyada bir insanla içme şansımız olsa onunla içerdim.
bir ansiklopedi sayfasından kopardığım resmini gezdirmiştim sınıfta, tarih dersinde lise ikinci snıfta, o zamanlar liseler hazırlık dahil dört yıldı ya da aynı okulda yedi yıl okuyup birlikte büyüyen güzel insanlar vardı. düşünüyorum da bağlayıcı bir adam aslında çağının ötesinde. ve cesur, ve şanslı. şimdi yaşasa popülizm denen illetin kurbanı olurdu. tweeter'da mesela çok takipçisi olurdu.
bir itabını almıştım sevgi yolundan ikinci el arkasında tuzot yazıyordu. hala durur o kitap ve şimdi kafamı çevirip ona bakacağım. eskimez kitaplar bilirsiniz. ve eskimez bazı insanlar.
neyse kitabında yazıyordu pek adetim değildir altını çizmek kitapların. bugün seni andım yolda görsem tanımayacağım insan.

"sevgili seninle ben pergel gibiyiz
iki başımız var bir tek bedenimiz
ne kadar dönersem döneyim çevrende
ergeç başbaşa verecek değil miyiz"

aşkın elif hali ve gitar

taze ergendim o zamanlar güven erkin erkal'ın bir müzik programı vardı radyoda maksimum rock'tı sanırım adı. onu dinlerken walkmanden, o zamanlar walkmen vardı annem doğum günümde almıştı, orada duydum ilk kez şarkılarını ertesi gün tüm bedenimle uğraştım kasedini aradım, kaset vardı o zamanlar, az bi süre sonra buldum bir yerlerden kasedini ama hiç hatırlamıyorum nasıl olduğunu. bulamayımışım gibi değildi.
gitar sesini sevmem, hatta gitar çalgıların en rezilidir gözümde, onun şarkılarında sevdim gitarı. çok çok sonra biraz da kimya dawson şarkılarında sevdim, belki başka başka yerlerde anlık sevgilerim olmuştur gitara, hatırlamıyorum şimdi.
kim bilir ne zaman aldım kitabını, tabii insan sevince bir kere tanımaya çalışıyor. kitabı varmış aşkın elif hali diye. dün gece bi kere daha okudum. büyülenmedim ama ilk gençliğim geldi gözlerimin önüne. sadece bunu hissettim aslında. yeni bir şeylere hayran olmak için fazlaca gitgindim.
çok sevdiğim vardı o yıllarda. hala da severim o zamanlar sevdiklerimi ama epeydir yeni sevmiyorum bir şeyi.

neyse kitabında yazıyordu adetim değildir pek alt çizmek ama gençlik hatrına çizdim şu cümlesinin altını. dün seni andım yolda görsem tanımayacağım insan.

"içinizde ince bir sızı yinelendiğinde
eskiyensinizdir artık
siz eskimişsinizdir

ne güzel!"

domates paradoksu

küçükken yatmadan önce allah'a dua ederdim ben. allah vardı o zamanlar. küçük bir çocuk dua ederken çok şey öğrenir. ne istediğini öğrenir mesela ya da neyin olmayacağını büyüdüğünde. allah'a dua etmez oldum sonra. büyük bir çocuk öğrenmiştir istenenin olmadığını.

reasürans

23 Aralık 2010 Perşembe
anlıyorum ki sen
kocaman bir bütünün büyük bir parçası olmaktansa

küçücük ama bir bütün olmayı yeğliyorsun

ve anlıyorum ki ben
bu yaşımda bu gencecik yaşımda
daha sakalları bile çıkmamış
bir gün gideceğini bile bile gel diyorum

bütün olalım küçücük

destinasyon

19 Aralık 2010 Pazar
bir şeyi çok seviyordum ben
bir diyordum çok sevdiğim şeye
bir gün geldi sonra
bir şey gitti
bir şey oldu birden
bir bir gidiyordu sevdiklerim

bir adam demişti yıllar önce
"o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler"

durakta üç kişi adam kadın ve çocuk gibi değil

15 Aralık 2010 Çarşamba
hayatın geçtiğini bizim durduğumuzu sanardım çocukken
hala da öyle sanarım

durakta gelmeyen otobüsü beklerken
geçen otobüslere bakmak gibi

yineden

ah minel aşk
doğmak dediğin sonraki yüz yıllar için prematüre olmak değil midir?

sonbahar

11 Aralık 2010 Cumartesi
sıkışmışların filmi. gitmek isteyip gidemeyenlerin. gitmemek isteyip gidenlerin. kimsenin hiç bir şeyi olmayan.

hayatın filmi. benim filmim. artık yalnız uyanmak istemezsin ancak gözlerini açarsın kimse yoktur. film gibi. hayat gibi.

yemek duası

10 Aralık 2010 Cuma
ölmüş şairlerden besleniyorum
kanlarını içiyorum onların
kurumuş kanlarını
olmayan kanlarını

ölmüşlerin şarkılarından besleniyorum
etlerini yiyorum onların
çürümüş etlerini
kalmayan etlerini

ölmüş yazmışlardan besleniyorum
kanlarını içiyorum onların
çürümüş etllerinden
kalmamışlıklarından

unutulmuyor bazı ellerin yazdığı
bazı seslerin söylediği

unutulmadıkça seviliyor
unutulmadıkça özleniyor

vaveyla

4 Aralık 2010 Cumartesi
bir çocuğun ben annemi istiyorum
çığlığından ibarettir bulutlar

her taraf kapkaranlıktı ve pürüzsüzdü gök
bulutlar çıkageldi sonra
ağlama sen çocuk dediler
bundan sonra biz ağlayacağız

bir bulutun ağlamasından ibarettir yağmurlar

rebetiko

seni sevmem zor
sevmemem imkansız