böcekler ve ağlama üzerine

29 Haziran 2011 Çarşamba


aslında bu yazıyı yazarken replikas dinlemiyorum. babazuladan yanayım şu an. ama bu yazı, te buraya yazılan bu yazı replikasın çekirge dansı ile bütünleşsin istiyorum. istiyorum ki yazıyı okuyan sen sevgili okuyanus gözlerini kapat ve ağlama sen sakın ağlama geçer diye diye oku bu yazdıklarımı. gözlerinin kapalı olmasına rağmen bu cümleyi okuyabil. bunu da. bunu da......
fa yoğurtlu vücut şampuanı kullandıktan sonra derinde bir kayganlık kalır. işte kalan bu dokunuş güzeldir. az önce kurumuş bele kadar uzanan bir saça dokunmak kadar güzeldir. ipeksi değildir aslında saçlar sayın okuyanus ipekler saçsıdır.bu yüzden dünyanın en şanslı hayvanları dut ağacının yaprağı ile beslenen kozalılardır. kelebek de derler, eğer çıkabilirse o kozadan. el kadar çocukken aldığı ipek böcekleri asla kelebek olmayan sen saygıdeğer okuyanus biliyorum çekirgeden tiksiniyorsun ancak hala gözlerin kapalı ve bir çekirgenin dansını seyrederken bu yazıyı okuyorsun ve biliyorsun ki: ağlama sakın geçer...

gözyaşı kelimesi ayrı mı yazılır birleşik mi bunu şu an için gerçekten bilemiyorum, ama mantığım ayrı yazılması gerektiğini söylüyor. gözden koptuysa o yaş artık ayrıdır gözden bu yüzden ayrı yazılmalıdır. kalbim birleşik yazılması gerektiğini söylüyor o damla gözden ayrılsa da süzülene kadar kökü gözdeyse eğer mevcudiyeti boyunca gözden ayrılmamıştır bu yüzden birleşik yazılmalıdır. neyse ki duygularımızı ve beynimizi teslim edeceğimiz bir devlet kurumu var bu konuya aydınlık kazanabilecek. yaşasın benim yerime hissedenler, benim yerime karar verenler. günün birisinde benim yerime çok üzüleceğinizi bilmek beni mutlu kılıyor.

ve artık yazının karpuza bağlanma vakti. karpuz denirse orada söz bitmiştir. çünkü karpuz sözsüzlüktür.

0 yorum: