iklimler ve mevsimler üzerine bir yazı

17 Temmuz 2011 Pazar


kendimi bildim bileli -yaklaşık 6 aydır-la vie en rose çalan kitapçılarda satılan küçük laternalardan almak istiyorum. hayat gayem şu an için bu. her gün bu motivasyonla uyanıyorum, bir gün o kolu çevireceğim ve o harika tınıyı duyacağım, sonra her sabah her sabah bir kere o kolu çevireceğim - sabah insanın uyandığı zamandır.

kim bilir belki bu bir tutkuya dönüşür ve laterna koleksiyoncusu olurum. küçükleri ile yetinmem sadece, gerçek bir laternaya bile sahip olabilirim. ama j'adore nam yerde gördüğüm la vie en rose çalanından bulmam lazım öncelikle. her şeyin bir sıralaması var ve insan ne istediğini bilen hayvandır. özele inersem, ben ne istediğini bilen hayvanım.

kadıköy mephisto'ya söyledim bana onu bulun dedim, çok sallamadılar ama eminim bir kaç kez daha sorunca not falan alıp getirtecekler ve ben her hafta gidip, elimi kararlılıkla masaya vurup, ne istediğini bilen hayvanların yaptığı gibi, la vie en rose çalan laternacık geldi mi diyeceğim.

aslında kitapçılarda el vurulacak bir masa bulmak kolay değil. onların kasa tezgahlarında bile kitaplar, ıvırlar zıvırlar olur. bir ıvır zıvıra elinizi vurursanız, eliniz çizilebilir. o yüzden devlet tüm işletmelere el vurmalık alan bulundurma zorunluluğu getirmeli. sonuçta ne istediğini bilen hayvanların kaç tane olduğunu bilmiyoruz ve sayıca çok fazla olabilirler.

olabilirler deyip kendimi dışlamayım topluluğumdan, olabiliriz.

bu yazıyı okuyup benim içimdeki karşı konulmaz la vie en rose çalan laterna isteğimi gidermek için daha basit bir yol biliyorsan, yorum yapabilir, mail atabilir, ayı da çıkabilir, taş da düşebilirsiniz.

2 yorum:

Aliye dedi ki...

düşünelim=) ankarada da göz atarım. bi de çok güzel sesi var dinlemiştim konserin birinde şekli dikkatimi çekmişti.

la petite mort dedi ki...

ankara büyük şehir